Bu yazıyı amelie'nin yazdığı şu yazıya yorum olarak yazdım; ama çok uzun olunca yayınlanmadı. O yüzden burda yayınlıyorum. Bu arada, Amelie'nin blogunu gezmenizi tavsiye ederim. Ben sevdim... :)
Kötü zamanlar geçirdim, o aralar ben de çok düşünüyordum intihar etmeyi. Sürekli inancım geri çeviriyordu; alında inancım da tam değildi. Sürekli düşünüyordum ama... 'İntihar etsem ne olur? İntihar etsem kurtulur muyum?' Yurtta bir kız vardı. İki kere teşebbüs etmişti. Onunla çok benziyorduk. İkimizin de insanlardan bunaldığı için hayali arkadaşları vardı. İkimiz de hayali arkadaşlarımızla konuştuğumuz için diğer arkadaşlarımız tarafından korkulu gözlerle izleniyorduk. İkimiz de arkadaşsız kalıyorduk ya da yanımızda birileri oluyordu; ama aslında yanımızda olamıyorlardı . Konuşsan 'çıldırmış' diyip bir daha konuşmak istemiyorlardı. Ya da çok edebi mi kaçıyorduk ne... Bazen tartışan bir ikisi çıkıyordu, anlatamazsın ki derdini. 'Bıktım, önemli bulduğum hiçbir şey yok bu hayatta' diyemezsin ki, öteki yandan yarım olan inancın gelir aklına 'Allah'ı önemli buluyorum aslında.' diye geçirirsin, hayır O'nu hissedemezsin. Önemli bulman gerekir; ama hissetmiyorsundur. Aklın beş para etmez insanlarla yaşayamadığın sosyalliğe takılmıştır. 'Ben problemli miyim ki?' diye fısıldarsın, 'acaba ölsem ne olur?' ama hayır; ölemezsin; ölmemelisin. Bu hissedemediğin ama var olduğunu bildiğin Allah'ın kuralıdır. O canı sen almamalısın, bunu biliyorsun; ama başka çaren yok gibi geliyor. Ya da kolay yolu yok demeli. Aklının içindekiler bir netleşse! Bir netleşse! Hissedeceksin belki de; ama arılar vızıldar o aklının içinde; netleştiremeszin.
'Yalnızlık' güzeldir dersin, buna kendini inandırmaya çalışırsın; ama yalnızlık çoğunlukla dibi görünmeyen bir kuyu gibidir. Ve sen onda düşerken önce güzel gelir, diğerlerinden uzaklaşıyorsun çünkü... Ama sonra gerçeği fark edersin. Bu düşüş hep böyle devam eder. Sonu yok. İstediğin bu değil. Yine de bir süre idare edebilirsin yalnızlıkla. Kendi kendine konuşmaktan bıkana kadar fena değildir...
Öte yandan İslam'ın temelinde de şu yatıyor: İnsanlarla yalnızlık, Allah'la beraberlik. Çünkü insanlar tam anlamıyla gerçek olamaz; ama Allah ebedidir. O seni sever, O senin istediğin her şeyi sana verebilir. Sadece biraz sabretmen gerek; bu sabredişte dahi ona yakınlaşabilmen için 'namaz' gibi güzel bir ibadeti vermiştir. Bir mezarlığa gider de konuşursun ya mezardaki ölüyle, rahatlarsın. Arada sadece toprak vardır; ama yanında olduğunu hissedersin. İşte aynen öyle, secdedeyken de bir perde kalır Allah'la aramızda. O senin her zaman yanındadır. Aldığın havada dahi vardır. Onu solursun. Bu büyük bir aşk, seni asla terk etmeyeceğini bilmekse çok büyük övünç kaynağıdır.
Kur'an okursun. Kur'an; ölen kişinin sana bıraktığı mektup gibidir. Sana tekrar tekrar O'nu hatırlatır. O'nunla kavuşacağın günün hayalini kurarsın ve yapman gerekenleri tekrar hatırlarsın sana nasihatlenenleri. Hani hep şöyle bir sahne olur: 'Annem yanımda olsa bunu yapmamı isterdi.' İşte Allah da bunu yapmamızı ister; yaptıkça O'na yakınlaştığımız için mutlu oluruz. Her yerde ve her şeyde O'nu görürüz. Üstelik bunları O'nun rızası için yaptığımız için severiz. Malın mülkün, eşin dostun tadını sevdiğimiz için değil. o yüzden mal mülk, eş dost kaybettiğimizde de üzülmeyiz; çünkü Allah'ı hiçbir zaman kaybetmeyiz. İnsanları da sevmek için neden yok gibi gelir mesela; ama Allah yarattığı için severiz. Onun eseri, onun hatırası olduğu için...
İşte tüm bunları anladığımızda, biraz bekleriz; ona kavuşmak için.
beğenmene sevindim =) bu arada yayınlamış yorumu ama buraya alman da iyi olmuş :)
YanıtlaSilEvet, ilk başta uzunluktan dolayı yayınlayamıyoruz dedi. Ben konuyu açtım. Bi baktım orada da yayınlanmış :S :)
YanıtlaSilGüzel bir yazı. Derin düşünce ve inançların var senin. Kafa gözün ve kalp gözünle görebiliyorsun herşeyi..
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :)
YanıtlaSilUmarım öyledir.