29 Nisan 2011 Cuma

kaka teknosa
cici gittigidiyor
(namı diğer gg.) nası tatlı nası şirin... yerim ben seni yerim!

Bağımlılık Yapan Sayı Oyunu

Anlatacağım oyun iki kişiyle oynanıyor. 3 basamaklı bir sayı tutuyorsun, aynı rakam iki kere yazılmıyor. Tuttuğun sayıyı karşıdaki kişi bilmeye çalışıyor. Sen de onun sayısını bilmeye çalışıyorsun. Kafadan üç basamaklı sayılar uyduruyorsun. Biraz stratejik oynamak lazım tabi. 

Mesela tuttuğum sayı 318 olsun. Karşıdaki kişi 501 dediği zaman 1 ler ortak olduğu için ve yerleri değişik olduğu için eksi 1 diyorsun. 510 deseydi, 1 ler yine ortak ve aynı basamakta olduğu için artı 1 diyorsun. 672 deseydi hiçbir rakam ortak olmadığı için 0 diyecektin. 518 deseydi artı 2; 185 deseydi eksi 2 diyecektin. Eksi 3 ve eksi 2 artı 1 de olabiliyor. İşte böyle... Bi sen soruyorsun, bi o soruyor; önce bilen kazanır!

İyi eğlenceler... :)

28 Nisan 2011 Perşembe

öyle bi şeyler

Kuzu sarmalarım, şiş kebaplarım... Aslında bunlar övgüydü ama bu gün çok fazla yediğim için şu anda midem bulandı.
Dün oturup Teknosa'nın internet sayfasını inceliyordum. Ki bunu her gün yapıyorum; çünkü fotoğraf makinesinin stoklara girip girmediğini kontrol ediyorum. Fotoğraf makinesinin stoklara girmesini bırak, yanında sipariş edeceğimiz hafıza kartı da tükenmiş durumda. Teknosa'nın 1.000 lira üstü ürünlere 100 lira indirimi var. Ama  1.000 lira üstü ürünler stokta yok. Nedense artık! Ya yeni açılan bol indirimli mağazalarda olan gibi kampanya başlar başlamaz ürünler tüketildi. (Ki bu zaten kazık olan fiyatlarla hiç sanmıyorum.) Ya da Teknosa bildiğin ibnelik yapıyor. (Oh söyledim de içim rahatladı.) Biz yine, televizyon alacağımız zaman da ucuzlasın diye bekleyip, kampanya başlayınca sipariş verdiğimizde stoklarda olmadığını öğrenmiştik. Neyse, kampanya ayın 30'unda bitiyor. O bitince de stoklara girer diye bekliyorum. Cumartesi günü ayın 30'u. Pazar günü de 1 Mayıs. Çok önemli bi gün. Evet işçi bayramı da... Benim için daha önemli bi nedeni var. Serenciğimin doğum günü :) Bloğuma bakmayacağına emin olduğum için rahat rahat yazıyorum. Taaa Kırıkkale'lere hediye göndermeyi planlıyorum. Gönderirsem çok mutlu olur Melek arkadaşım benim... :)
Ama bu sefer Kedime'ye gönderdiğim gibi postayla göndermeyeceğim; çünkü Büşra Abla geldi. Pazar günü Kırıkkale'ye dönecekmiş. Rica ettim 'tamam' dedi. Kedime'ninki de tam bi talihsizlik olmuştu yaa :( Az daha açık arttırmaya çıkıyormuş. Son anda yetişmiştim :D
Okuldakilere bi oyun öğrettim, 'neden daha önceden öğretmedin bunu?!' diye kızdılar :D Esma'yla oynamak çok zevkli. Çünkü bunun sadece bi oyun olduğunu biliyor ve zevkini çıkarmaya bakıyor. Bazıları abartıyor ama... :(
Sınıfımdakilerin beni pek sevmediğini düşünüyorum. Hatta sınıf değiştirmeyi de. Ama cesaretim yok... Ne bileyim yaa... Acaba ben dıştan bakınca gıcık biri miyim? Ya da her insan için bilindik kötü huylar vardır ya... Ama o insana söylenmez. Öyle huylarım mı var acaba? Ciddi ciddi üzülüyorum. 
Hatta bu yüzden olsa gerek sevdiklerimi bi köye toplayıp orda yaşama planım var :D Eminim hepsi gelir. :D Kedime'm kesin gelir bak, Tuba da... :) İki Sena'yı, Seren'i, iki Kübra'yı da çağırmak isterdim. Betül ve Buse'yi de... Ama onlar gelir mi bilmiyorum... Canlarım yaaa... Felsefici Ütopyaları anlatırken çok ilgimi çekmişti bu yüzden.
Bu gün çok ilginç bi şey oldu. Daha önce hayal etmiştim. Felsefeci sınıfta ağlıyordu. Herkes şaşırırken ben gidip sarılıyordum ona. Canım yaa :( Bu insanlar neden bu kadar anlayışsız :'( Bu gün aynısı oldu. Ama ben kilitlenip kaldım. Hatta hiç bi şey diyemedim. Kimse diyemedi.İnsanların sevgiye ihtiyacı var. (Ben de dahil olmak üzere)
Kardeşime diğer insanlara göre kötü davrandığımı fark ettim. Oysa diğer insanlardan önemli olmamalı benim için. Salaklar o kadar bağırıyor, bi şey demiyorum. Ahmet'e bağıran benim. Ne saçma sapan bi denge bu. İyi olan insan ilk başta ailesine iyi olur.
Annem çay yapmış, gidip içeyim. Görüşürüz :) İçine karanfil ve zencefil at çok güzel oluyor. :)

26 Nisan 2011 Salı

foto foto foto

Bi de nazarım değiyor diye üzülüyorum. Asıl diğer insanların nazarı değiyor bana. Ne zaman çok istediğim bi şeyi onlara söylesem o şey gerçekleşmiyor. E niye? Çünkü söylediğim kişinin nazarı değiyor. 
Neyse. Annemin dediği gibi: "Her şerde bi hayır vardır kızıııım."
İnşallah çok büyük indirime girer de bedava parasına alıveririz :D İnşallah İnşallah İnşallah...
Tabi ben hala söylemedim neyden bahsettiğimi :D "Fotoğraf makinesi" Martta çıkacağı söyleniyordu. Gördüğünüz üzre nisan oldu hatta mayısa yaklaştık. Geldi diye sevindik falan... Tam siparişi verdik kiii stokta kalmadığını öğrendik! Şimdi söyle bana bu nazar değil de ne?
Bi de merak ediyorum Büteyra'nın fotoğraf makinesini ne model? Evet. Öyle işte.
Fizik kimya biyoloji.
Odaklanamaz oldum artık. 
Şu makine artık gelse de içimin yangını geçse.

23 Nisan 2011 Cumartesi

Fotoğraf makinesi.

Geziden yeni geldim. Kaşınıyorum. Hayır ciddi anlamda, sinek ısırır da kaşınırsın ya öyle kaşınıyorum.
Baya eğlendik. Ama gün boyunca çok yorgundum.
Zürafa gördüm, canım yaa çok tatlıydı. :)
Lunaparka gücüm yetmedi.
Alışveriş merkezinde fotoğraf makineleri başında bir saatten fazla zaman geçirdim sanırım.
Böğürtlenli dondurma yedim, bi de çikolatalı. İkisi de güzeldi; ama böğürtlenli daha güzeldi.
Kızların getirdiği pasta böreklerden otlandım. Biraz fazla otlanmış olmalıyım ki yemekhaneye gidince de sadece çorba içebildim.
Fotoğraf makinesi. Fotoğraf makinesi. Fotoğraf makinesi. Fotoğraf makinesi. Fotoğraf makinesi.

22 Nisan 2011 Cuma

Öööyle bişiler işte.

Yarın Ankara'ya geziye gideceğiz dershaneyle. İnşallah. Önemli olan birlikte olmak. Ankara değil aslında :P
Galiba benim güneşe alerjim var. Bunu Arzuhan söyledi. Bana da çok mantıklı geldi. Bunca zamandır beyaz tenliyim diye hemen yandığımı düşünüyordum. ("hemen" yarım saat kadar kısa bir süre) ama onlar da beyaz tenli ve benim kadar yanmıyorlar.
Orta okulda basket oynayacağımı bildiğim için güneş kremi sürerek çıkardım evden. Bi keresinde "Ayy güneş kremi sürmeyi unuttuuuum..." demiştim Kerime'ye. Oğlanın teki de "Bura plaj değil saha" demişti. İyi bozmuş beni. Oysa ki haklı sebeplerim vardı. Açıklayamamıştım. Gördün mü velet alerjim varmış!
Bi insanın güneşe alerjisi olması ne kadar saçma bi şey. Kayıp Balık Nemo'daki suya alerjisi olan deniz atı gibi hissediyorum kendimi. Neyse.
Babama 5 dk oturacağım dedim. 1 dakikam kaldı. 
Hepücüğünüzü seviyorum. Gerçekten. (Yazar burda sevecen bir insan olduğunu kanıtlamıştır.)
Ha bi de Serveti Fünun un falan özelliklerini öğreniyoruz ya bence çok saçma onlar. Biri çıkmış bence şunlar şunlar var demiş de herkes kabullenmiş gibi. Oysa şiirden, hikayeden, romandan herkes farklı şeyler çıkarır. Amaan Ayşe Nur sanki dünyada yanlış olan bi bu var. Bu da tam yanlış sayılmaz ya neyse...
Vtunnel'den girince yorumlara cevap veremiyorum, sadece görüyorum. Ama en yakın zamanda vereceğim. Bu sefer gerçekten gidiyorum.
:*

16 Nisan 2011 Cumartesi

bu sefer uzun ve anlanacak şekilde yazmayacağım.
bence okuma.
Fırat Cem Tuncel. Sena beğendiyse güzeldir. İki Sena da.
"Seni anlayan ve seven tek kişi göstersene bana?!"
Boş kaldın ya mutsuz ol.
Ders çalış bence.
Rally.
Nokta.
İroni
hotmail, giriyorum çıkıyorum tık yok.
yarın dershane var. saat on bir elli dört.
aslında yirmi üç demeliydim.
olsun ben yirmi dört üzerinden saat hesaplamayı sevmiyorum.
geometri. Açı ortay kenar ortay.
Öğrenmek çok zevkli aslında.
Fizik. momentum, ismi ne güzel :) momentum... momentum sevgilim? bana bi bakar mısın hahaha formülü m.v foton elektrona çarparsa momentum değişmiyormuş. bu gün öğrendim. hem de turuncu hocadan. nadir bayan hocalarımdan.
okulda sadece psikoloji hocamız bayan. bu gün otobüste ona benzeyen birini gördüm. kesin annesi ya da kardeşi. kesin!
tebessümle gülmek.
bu gün tenefüs arasında okumaya başladığım kitabı elli dört sayfadan fazla okudum, çok güzeldi alacağım İnşallah.
Nahla. nezel. çoğoş demicem bi daha. demicem de demeyeceğim.
Beş ve altı buçuk lira arasındaki fark.
ehe bir buçuk dediğini duyabiliyorum. :D
otobüsle bir defa çarşıdan bizim eve kadar bi de evle çarşı arasındaki fotoğrafını çekmek istediğim merdivenlere kadar gidebilirsin. haha öyle bi kural yok. her bindiğinde 1 lira alıyorlar. gerçekten.
safın önde gideniyim.
on ikide uyucaktım aslında. hayır uyumucam. uyuyacağım belki.
neyse üç geçiyor. üç bana kırmızıyı hatırlatıyor.
"biz onlardan daha harika dostuz" tabi ki :) Maşallah. Seven birini buldun işte Şaziye! Daha ne istiyorsun :) Hatta anlayan biri.
Maşallah Subhanallah Barikallah. Annem hepsini söyle diyor, nazarım değiyor da...
Dokuz da üçün üç katı. üçün karesi. üçün küpü yirmi yedi. sayıyla doğru ama aklım bunu kabullenmek istemiyor. yirmi yedi bencil bir sayı bence. burnu havada. "Ben yirmi yedi. Burnum hatta dötüm dahi göğe ermiştir. Sense ezik 1 olmalısın."
"Ah... Aslında 1 çok üstün bir sayıdır. ben yarım. aklım da yarımdır benim."
Nese. (Nese ne be?) Neyse hoşçakal. 11 geçiyor. 11 iki tane 1 den oluşmasına rağmen o da brujuvadır. ama 27 den daha haklı gerekçeleri var. onun soyundan geliyor asillik.
iyi geceler. tesbih çekeceğim ben ve kimseyi düşünmeyeceğim.
uzun oldu yine. neyse rahatladım ve hoşuma gitti.

15 Nisan 2011 Cuma

Dünyadaki İki Bilim: Pul koleksiyonculuğu ve Fizik

Biz öğrenciler hoca bir gün süre verince itiraz ederiz; ama aslında ödevi her zaman son gün yaparız. :) Fizik projemi de öğrencini olmanın bu maddesine uyarak dün gece bitirdim. Sanırım biraz abarttım, kaşla göz arasında 34 sayfa slayt olmuş. Neyse güzel oldu.  Hocamız özlü sözleri falan sevdiği için ona bi kıyak geçmek istedim ve özlü sözlere baktım. Şu çok hoşuma gitti:
"Mutsuz olan insan, mutsuz olduğunu düşünecek kadar boş vakti olan insandır..." (Einstein) 
Ama bunu projemin sonuna eklemedim. Onun yerine fizikçinin derste anlattığı şeyleri düşündüm: "Bizim üniversitede bir hocamız vardı, biz Pisi derdik. Kavanoz dibi gibi gözlük camları vardı, dersine gelen tüm öğrencilere aynı silgiyi, kalemi, defteri aldırtacak kadar simetri hastasıydı. Bi keresinde..." 
Pisi, ne zaman sıkılsak fizikçinin bize anlatmaya başladığı hocasıdır. Kendisi oldukça ilginç bir insandır ve dersin en sıkıcı yerinde insanın kafasını dağıtan hikayelerin baş kahramanıdır.
Fizikçi devam etti;
"...Pisi bize şöyle derdi:"Dünyada iki bilim vardır. Pul koleksiyonculuğu ve fizik." Tabi siz pul koleksiyonculuğunu bilim kabul etmeyeceğiniz için dünyada tek bilim vardır o da fiziktir." 


Ben de slaytın son sayfasına şunları yazdım:


"Dünyada iki bilim vardır. Pul koleksiyonculuğu ve fizik."
Pisi


Furkan'ın son sayfaya olan yorumu şu oldu:"Abi kız tribünlere oynamış yaa..."
Ben asıl fizikçinin ne yorum yapacağını merak ediyorum. :)

11 Nisan 2011 Pazartesi

Deli


En sevdiğin beş kişiye mesaj attığında dördü cevap vermiyorsa,
Ve yarın İngilizce yazılında çıkacak seksen kelimenin hiçbirini bilmiyorsan,
Yarışmayı kaybetmiş; ama kendini "Dünyada aç insanlar var. Ben hala yok yarışmaydı bilmem neydi gibi saçma konulara üzülüyorum" gibi cümlelerle tatmin etmeye çalışıyorsan,
8 GB'lık güzelim Rally USB belleğini arkadaşın kaybetmişse; ama en kötü tarafı da ona kızamıyorsan ve babana hesap vermek zorundaysan,
b.ku yemiş olabilirsin.
Ve tüm bunları görmezden gelip matematikçinin "sende iyi yönde ilerleme var" demesine seviniyorsan...
Boşuna inkar etme. CİDDEN DELİSİN KIZIM SEN!
:)

10 Nisan 2011 Pazar

Epey aradan sonra...

Merhaba cancağızım... Epeydir uğramadım buralara, biliyorum. Bir öğrencinin hayatsal faaliyetlerini gerçekleştirmekle meşgulüm. Canım aşırı derecede yazı yazmak istediği için geldim.
Burda değilken elektrogitar dersleri almaya başladım.


Ve bir daha kopya çekmemeye karar verdim. İnşallah bunu yerine getirebilirim. Öte yandan yazılılarım öncekilerden daha iyi sayılır. Kopyanın insanı ruhsal anlamda kötü hissettirdiğini fark ettim.Sürekli bi suçluluk hissi falan... Bir de yazılıda kopyayla başardığım soruyu deneme sınavında yapamayınca kopyanın saçma sapan bişi olduğuna kanaat getirdim.
YGS'de de kopya iddiaları falan filan... Aslı ne olur bilmiyorum ama bu yaşta elimizdeki imkanlarla kopya çekmekle, atıyorum ÖSYM başkanı falan olduğumuzda da elimizdeki imkanları kullanarak kopya çekilmesini sağlamak arasında pek de bi fark yok bence.  
Artık doğru düzgün elime bile almıyorum telefonu.
Bi de babam hasta oldu. 'Kuru kuru' öksürüyor.
Hikaye yazmıyorum, resim yapmıyorum, fotoğraf çekmiyorum, arada sırada gecenin ikisinde üçünde aklıma günlük yazmak estiği için bi şeyler karalıyorum. Ama öyle yazıyorum ki bi hafta sonra okusam ben bile neyden bahsettiğimi anlamam.
Amcam, Aslı Abla ve küçük kuzenlerim geldi. Biri 30 gün kadar küçük... Diğeriyse dünyalar tatlısı. Maşallah çok güzel. Saçlarını ördüm, makyaj yaptık. Dün gece ona hikayeler anlattım hem de en 'uydurma' olanlarından. :) sonra da birlikte uyuduk. İki kişilik yatakta beni köşeye sıkıştırıverdi. Üstüne kesinlikle yorgan almıyor ve yastıkla paralel olacak şekilde yatıyor :D Ona saklambaç oynayacağımı söylemiştim, tüh yapamadım. :( 
Bu hafta sadece cuma günü yazılı değiliz ve her gün sözel...
Kimyacıya hazırladığı kimya notları için blog açmasını söyleyeceğim. O fotokopiciden başka fotokopiciye koşmak çok zor geliyor, bi de söylediği kırtasiyeler evime yakın değil. Hem evde yazıcı boşuna mı duruyor? Teknolojiyi bir kez olsun faydalı bir şeyler için kullanalım artık. Hayatın vazgeçilmezi oldu madem, biz de faydalanalım.
Bir de müdür yardımcısına yazılılar için farklı bi yöntem söyledim. Hocalar toplanıp soruları hazırlayacak ve deneme şeklinde olacağız. Elbette iyi ve kötü yanları var; ama anlattığım kadarıyla sevdi.
Şimdilik bu kadar... Bıktığımda tekrar gelirim. :)