29 Nisan 2012 Pazar

00.00

Naaapardım bilmeeeem...
Mm... Merhaba :) Ben geldim. Napıyorum anlatayım. Şu ara evde hiç ders çalışasım gelmiyor.
Bi de ne iş yaptıysam bilmiyorum, hamlamışım :S Merdiven inmek tam bir işkence şimdi.
Öyle işte...
Aslında mm. Of ya klavyenin akması gerekiyordu. Ama hiçbir şey yazamıyorum nedense.
Bu gün Evde bulunduğum minik süre içinde de Sıkıldım ya... uyudum. Saat beşti uyandığımda. beş buçukta da dersim vardı. Ders de bi tuhaftı. Bazen uçtuğumu ve süper anlıyormuş taklidi yaptığımı fark ettim. Bunu gün içinde bi kez daha fark ettiğimde Düşüncelerimi geri sardım. Yani son düşündüğünden geriye giderek kaynağını bulmaya çalışıyorsun. Çok ilginç oluyor :)
Alışkanlık.
Biliyor musun özleniyor... Her anlamda. Arkadaş dost akraba... İnsan olsun yeter. Oralarda bi yerde aklına geliyor. Özellikle de fotoğrafına bakarken yüreğine bi şey düşüyor sanki. Klasik olup ateş demek istemiyorum ama onun gibi. Ilıkla kaynar arası bi su gibi. Anımsıyorsun. Her şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorsun. Bazen de eskisi gibi olacağını biliyorsun.
İlginç bi durum bu da... O kadar süre geçiyor ama arayıp sesini duyduğunda ilk günkü gibisin. Bazı insanlarda yiyor bu. Sanırım karşılıklı olunca... Ama tek taraflı bi düşünceyse bu olmayabiliyor. Napalım, herkesle ilk tanıştığın günkü gibi ya da arkadaşlığın zirvede olduğundaki gibi olamayabilirsin. Bunu böyle kabullenmek lazım.
Ve 00.00
Bi ara bu benim hayali arkadaşımdı. Evet daha önce hayali arkadaşı 00.00 olan bi insan duymamışsındır. Ben de duymadım :D 00.00 la konuşur, her gece o gelince mutlu olurdum. Takdir edersin ki bir dakikalık bir mutluluk bu. Saat durmadığı sürece.

28 Nisan 2012 Cumartesi

minicik insan

Şimdilik gelir gibi oldum.
Yine geleceğim.
O zaman daha çok bıdı bıdı yapacağım.
Dünyanın herhangi bir yerinde olan minicik insan yine konuşacak. Yine lüzumsuz yine lüzumsuz.
Hoççakal.

20 Nisan 2012 Cuma

Bahar geldi. Ali ata bak. :D

Atatürk Dede ve yanındaki masum çocuk :)
 "Alın teri"
 kırmızı lale?
 yağmur sonrası pembe
tomurcuklar açarken...


Çok hikaye anlatasım var sevgili dostlarım. Ama çok da üşendim neyse bi başlayalım bakalım...
Mm. Öncelikle hayatımın diğer insanlar tarafından sık sık vurgulanan bi dönemindeyim. Etrafımdaki insan güruhunun heyecanlarını hüzünlerini falan görüyorum. Sanki ben onlardan biri değilim. Ama öyle olmalısın diyorlar. Senin de kalbin atmalı "Aaaa yarın sonuçlar açıklancaaak! Delireceğiiiim! Artık açıklansııın" diye bağırmalısın diyorlar. Niye bu dediklerini yapmıyorum bilmiyorum. Kevser in dediği de çok mantıklı gelmiyor açıkçası. Ben umursuyormuşum ama içime atıyormuşum millete de umursamıyorum diyormuşum. Yahu içime atsam içim dolu olur, e tık yok? Neyse efenim. Fena, berbat bi sonuç gelmedi çok şükür. on bin. iyi geldi iyi. :p
bu ara çok fazla hayal kuruyorum ve olacağına da inanıyorum üstelik. şu pilot hayaliyle başlayayım. başkasına özendim itiraf ediyorum. hem de çok pis özendim. şimdiye kadar niye aklıma gelmediii. at binmek, rafting gibi şeyler aklıma geliyordu da nasıl olur da pilot olmak aklıma gelmezdi! hayali bile güzel. hayallerle mutlu olunca kendimi yemeğin buharıyla doyan insanlara benzetiyorum.
Yüzüm yanmış. Şimdi ben beyaz tenliyim ya, çok yanıyorum. Eskiden her dışarı çıkışta güneş kremi sürerdim. Zaten tesettürden ötürü bi yüzüm bi ellerim gözüküyor. Şimdi güneş ihtiyacımı karşılamam gerektiğini düşündüğüm için krem sürmüyorum. Ama güneş çok yararlı bi şey değil bence. Hatta günlük 16 dk mı neydi, bundan fazlası zararlıymış. Plajlarda filan güneşlenmek, yararlı olduğunu düşünmek yalan yani. Yok öyle bi dünya. Hatta direk cilt kanseri. Al başına belayı. Kemik gelişimi için önemli. Bebekler, çocuklar için yani. Yetişkinlerin gelişen bi kemiği yok zaten. Dinleyin beni sevgili okuyucularım.
Sonracıııımaaa... Ay uykum geldi. Uyusam güzel olur.
Gazlar testim var. Ama çok pis hızlı çözerim bitiririm hemencicik İnşallah. :D
Allah ım susuzluktan ölen insanlara, yardıma muhtaçlara yardım etmeyi bize nasip et. Amin.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Buraya yazmayı çok özlemişiiim. :) Cem Özkan ın dön bana diye bi şarkısı var. dinleyin onu. Arzuhan dan gelen yorumla "ağzına sıçmalık şarkı mı istiyorsun?" nıç nıç nıç. Ne biçim kelimeler öyle onlar. Ayıpçıl ayıpçıl. Hakikaten ben bu ara biraz bozmuşum ağzımı. 25 kr uygulamasına geri döneyim ya. Bozmuşum derken... Küçük küfürler. Kendi kendime bile edemem büyük küfürleri. Lan bi övünmeye durayım, kesin yakında onu da ederim ya. Kahretmesin. Ayy Cem Özkan'ın Bilmeni isterdim diye de bi şarkısı var. Ne güzel melodi ne güzel şarkı yaa... Üstelik ilk şarkıda dinleyince ben deee demiyorum ama ikincide birazcıcık diyorum :D
"Uzaklardasın şimdi... Dünya kadar.
Duymadım ki sesini... Ömür kadar.
Belki görmem yüzünü... Ölene kadar.
Eğer bir gün görmezsem seni yeniden şu hayatta.
Bilmeni isterdim bir şeyi.
Söylemek isterdim bir şeyi.
Seni ne çok sevdiğimiiiii... Seni ne çok sevdiğimiiii"
:)

11 Nisan 2012 Çarşamba

:)



Play

İkisini de ben çekmedim ama bayıldım. Siz de bayılın :D

10 Nisan 2012 Salı

Bu gün çok tuhaftı. Bi çok duyguyu yaşadım.
Şaşkınlık, mutsuzluk, aşırı mutluluk, sinirlenmek vs... Dolayısıyla ağlamak, kahkahalarla gülmek, kızarmak, bozarmak ve bi sürü şey.
Şimdi yine durgunlaştım. 5 dk önce içimi yine biri sıkıyordu. Bu durumda gözümün önünde şöyle bir resim beliriyor. Biri yüreğimi ellerinin arasına almış, hamur sıkarsın ya öyle sıkıyor. Sıktıkça ben bunalıyorum ama yapacak bi şey yok.
Ben gidiyorum ya. Anlatasım bile yok. Gidip zıbaracağım. 12 yi 12 geçerken.

9 Nisan 2012 Pazartesi

Ne diyeyim işte. Fotoğraflara bakmayacağım, çok kota götürüyormuş. Kotalı internet, insanda yaptığı stresle ömür denen kotadan da yiyor üstelik.
Bu gün Sena'yla mesajlaştım. Evet bir gün içinde bir sürü insanla mesajlaşırım; ama bazıları daha baskın düşüyor. Daha çok iz bırakıyor demek ki. İlginç...
Bi de bi insan var. Çok iyi akıl veriyor. Valla bak.
Biliyor musun blogda yazdıklarımda kötü şeyler hakkında o kadar az ipucu veriyorum ki, üzerinden zaman geçip tekrar okuduğumda ben bile anlamıyorum neyden bahsettiğimi :D Günlüklerim için de geçerli bu. Güzel bi şey... Bana dostunun yaptığı iyi şeyi kayaya kazıyıp kötü şeyi kuma yazan adamı hatırlattı. Severim o hikayeyi :) Hikaye diyince aklıma öykü geldi, ordan da "Hişt" Sait Faik'in. Sena seviyormuş. Siz de okuyun, güzeldi. :)
Koşunca karıncalanma hissi oluyor. Ankara'da gittiğimiz ailelerden biri zayıflatıcı bi alet almış. Günde 15 dk kullanıyorsun, titreşiyor falan... Kesin görmüşsündür tv de. Denedim ve onda da aynı karıncalanma oldu. Aa koştuğumda da bu oluyordu, dedim. Meğer o zayıflamakla ilgili bi şeymiş. Metabolik olarak aynı şey oluyormuş demek ki. Bu arada o alınan aletler de hiç kullanılmaz. Yürüme bandı bu listenin başında gelir. Düzenli kullanan bir Allah'ın kulu görmedim. Ki saçma bi şey de zaten. Çık bi dışarı hava al. Oksijen gitsin beynine. Sanki ev içinde tıkılıp kaldığımız vakit çok azmış gibi, yürüyüşü bile evde yapıyorsun. Bi de apartmanda yaşadığımız için alt kata çok ses gidiyor. Nerden biliyorum, üst kat komşumuzun bi yürüme bandı var. :D Neyse ki dediğim gibi oldu da aldıktan sonra bir hafta içinde tozlanmak üzere bir köşeye kaldırdılar. :D
Ben basit dedikodular yazıyormuşum efenim; ama nasıl oluyorsa okutuyormuş kendini. Evet çok lüzumlu şeyler yazdığımı söyleyemem ki okuduğum bloglarda da çok lüzumlu şeyler yazmıyor. :D Bu ortak alanlar iç dökme, rahatlama, saçmalama gibi işlere yarıyor, siz de buna şahit oluyorsunuz; olay bundan ibaret. Fazlasını beklemenin alemi yok. O kadar iyi yazsaydım, yazarken bi amacım olsaydı yazar olurdum di mi; hiç... :P
Mm... Ne anlatayım. Pembe. Pembe manyağı olmaya doğru gidiyorum. Ama bildiğin pembe değil, toz pembe. İlk başta amacım buydu; ama bu gün baştan aşağı pembe görünce kendimi tuhaf hissettim. Niye böyle takıntılısın dedim. Tek bi renk giymek zorunda mısın? Sen rengarenk değil misin? Rengarenk giyin gitsin. Pembe pembe diye uğraşma. Gri gri diye de uğraşma. Öyle oldu işte. Pembe ayakkabılarım da çok rahatsız yaaa... Öyle böyle değil. Ya nasıl yürümezken bile topuklarımı ağrıtabiliyor anlamıyorum. Hayatımda bu kadar rahatsız bi ayakkabı daha giymedim. Ve bunu nasıl alırken fark etmedim, onu daha da bilmiyorum. İnsanın içi acıyor. Yazık günah, bi köşeye mi koyacağım şimdi onu. Sanki yeterince israf ettiğimiz şey yokmuş gibi.
Bu arada bu aralar insanoğlunun dünyaya hiçbir faydası olmadığını fark ediyorum. Gerçekten tamamen "Tüketici"yiz. Hayır bilim anlamında üretici olduğumuzu düşünme. Onlar üreticilik değil. Bilim bir arayıştır bence. Bi şeyleri merak etmek öğrenmektir. Bunun dünyaya hiçbir faydası olmaz, olacaksa insanın kendini tatmin etme konusunda faydası olur. Ki günümüze kadar yapılan bilimsel araştırmalar ışığında çok bi b.k bildiğini zanneden bilim adamları bu dünyaya sürüsüyle zarar vermiştir. Bknz: genetikle oynamak. Bu bir meraktı bence. Verimi arttıracaklarını öne sürerek de bahane buldular. Al şimdi her yönden patlak veriyor. Kanserlerin başta gelen nedenlerinden biri de bu değil mi?
Veya doktorlardan şöyle şeyler duyabiliyorsun "Eskiden bunu tavsiye ederdik; ama yanlışmış aksine zarar veriyormuş." Ya tabi ki bunlar da insan hata yapabilir; ama bu zamana kadar kendilerine bu kadar güvenmeleri, bi b.k olduklarını zannetmeleri sinirimi bozuyor. 
"Hiç" olduğumuzu öğrenmenin vakti gelmedi mi? Aşırı derecede aciz olduğumuzu fark etmenin vakti gelmedi mi? Anlam veremiyorum bu kendine güvenmelere, ben bi şeyler biliyorum havasına girmelere... Sen nesin ya? Nesin? Bi çamur parçasından başka bi şey değilsin. Sana bahşedilen ufku  açık, limiti sınırsız olan bi beyne sahipsin; ama bu seni yüceltmez. Minicik bi alanını kullanıyorsun çünkü. Asla da tamamını kullanamayacaksın günümüz şartlarında. Cidden bu yönden gelişemiyoruz. Metafizik anlamda. Gerçekten çok geriyiz, öyle böyle değil. Beyni kullanmayı nasıl geliştireceğiz bilmiyorum, bunun için ne yapmalıyız. Okuduğum şeyler de beni tatmin etmiyor bu anlamda. Onların da bi şey bildiğini sanan ama bilmeyen bilim adamlarından farkı olmadığını görüyorum. "Sen geliştir o zaman?" diyebilirsin. Çok da takdir ederim böyle dersen. Ama şimdiye kadar ne temel aldım ki üstüne bir şeyler koyabileyim. Bu da bilim mantığına ters. Allah kahretmesin, sinir oluyorum.
Bu bilim diye bize öğretilen şeyler bana çok eften püften geliyor. Saçma sapanlar sanki. Boşuna öğreniyoruz. Şu an beni doğaya bıraksalar (Evet bana da bir deney hayvanını anımsattı) o bilim adına öğrettikleri hiçbir şeyi kullanmayacağıma eminim. Ki yarısından fazlasının da yanlış olduğunu düşünüyorum. Bunu fark ettikçe de kendime güvenmek bir yana dursun daha da eziliyorum. 12 yıllık eğitimde ben ne öğrendim? Elimde ne var? Hiçbir şey! Bunlar senin için de geçerli. Zannediyor musun ki çok bilgilisin, çok muhteşemsin, süpersin vs vs vs. Hiçbiri değilsin. Hiçbir şey değilsin. Bu dünyaya bir hayvan kadar bile yararın yok. Hele bir bitki kadar hiç yok! Sadece yiyorsun, içiyorsun ve sıçıyorsun. Buyuz. Bu. "Düşünüyorum" dediğini duyuyorum, hatta "Hayvanlardan farkımız düşünmek?" şeklinde ukalaca bir tavır takınıyorsun, dediklerimi hiç mi dinlemiyorsun bilmiyorum. Düşünmek sadece seni tatmin ediyor. Bu dünyaya senin düşünmenin hiçbir faydası yok. Akşama ne yemek yapacağını seçen kadın da düşünüyor, sen evrenin nasıl var olduğunu sorgularken de düşünüyorsun. Seni ve onu iki odaya koyuyorum. Bak. Elde var eksi. O düşündü yemek yaptı, yeme içme sıçma üçlüsünü gerçekleştirip hayatına devam etti. Sen de evrenin nasıl var olduğunu sorguladın ve hayatına devam ettin. Ve alınan verilene bakıyorum. Sisteme yapılan iş, harcanan enerji vs. Yine eksideyiz. İşte bundan bahsediyorum.
Biz yararsısız; bitkiler bizden biraz daha yararlı. Çünkü düşünmüyorlar. Sadece sistemin taşlarını oluşturuyorlar. İnsanoğlu gibi olan sistemi değiştirmeye çalışmıyorlar. Daha iyi bi sistem yapmaya çalışırken yani kaş yapmaya çalışırken göz çıkarmıyorlar. Böyle düşününce, bir bitki dikseydik dünyaya faydalı olabilirdik belki. Ama yıllar içersinde dikmektense sökmeyi tercih ettik. Evet evet, yarın bir fidan alıp dikeceğim. Bu belki vicdan azabımı biraz olsun rahatlatır. Kendimi avuturum biraz. Önceki yaptığım tüm eksileri görmezden gelip "evet artık bir artım var!" diyebilirim, klasik insan gibi davranarak.
O kadar boşuz ki. Hepimizden nefret ediyorum ve aynı ırktan olduğumuz için "tanımıyorum ben onları yaa" tavrı takınıp yürüyemiyorum. Bu bok çukurunu her gün hep birlikte besliyoruz, besliyoruz, besliyoruz.
Biraz daha kendini düşünmeyi bırakıp, egonu tatmin edeceğin yerde dön ve dünyaya bak. Sokaklarda birlikte yürüdüğün insanlardan dolayı arada kaybolduğunu sanabilirsin, vicdanın biraz rahatlayabilir; ama bunu yapman bu suçu işleyenlerden biri olmadığın anlamına gelmez. Senden sokağın ortasında durup etrafına bakmanı istiyorum. Geçip giden insan guruhu içinde sen de yürürken şimdiye kadar bağıl hız mantığıyla onların normal olduğunu ve durduğunu sanıyordun. Sabit dururken ters bir şeyler olduğunu sen de göreceksin. Ve lütfen tüm bunları düşünüp kendini tatmin etmeyi bir kenara bırak ve harekete geç.
Git bi kaç iyilik yap, bi şey yap. Bi fidan dik mesela, ben öyle yapacağım. Vb.

6 Nisan 2012 Cuma

Çekik :)

Hah dersleri iptal etmeyi başardım! İnşallah Ankara'ya gidiyoruz bu gece. Betüşümle buluşacağıııım! Üzerimdeki depresif hal biraz olsun kalktı. Hiiii :) Çok güzeeeel! :D ^-^
Çok feci sırıtıyorum şu an. :)
Mmm... Ne anlatayım. "Ben daha 18 im ya hepsi ya da hiçbiriyim"
Hiç bi şey! Yeni fotoğraflar ekledim, bu sefer onlarla başbaşa bırakıyorum sizi. Hoşçakalın :)
Çekik gözlü şirin kızdan sevgilerle... :)

Birkaç fotoğraf. "Elimizde bunlar var... Mutlu olmaya yetmez mi?"

 Oyuncak arabalar gibi... :)
 Ve renk cümbüşü. :)
 Çok seviyorum bu mor meyveli sarmaşıkları. :)


Sen anlamlı fotoğraf diyince ben de ambarı açtım baktım, elimizde neler var. Bir iki bi şey buldum. Beklentini karşılar mı bilmiyorum... Bak işte. 



5 Nisan 2012 Perşembe

İyi güzel.

Bir kez daha burdayım. Ne kadar ilginç bir cümle. "Bir kez daha" Bir kez daha anılarımı bırakacağım. Burdan bile aklıma tuhaf şeyler geliyor. Neyse açıklamakla uğraşasım gelmedi.
Eski bir dost. Eski bir arkadaş.
Bazen eskide kalmalılar gerçekten. Her şey, herkes ve en önemlisi sen "eskisi" gibi değilken, sağlıklı ilişkiler kurmayı bekleyemezsin eskilerden birileriyle. Ya da daha çok beklersin... Tam tersi de olabilir. Sena nın dediği gibi "O kadar zaman geçmesine rağmen kaldığımız yerden devam edebiliyoruz."
hiçbişi. ne güzel söyleniyor. hiçbişi. sıfır. çok güzel. :) duygusallaşıyoruz. önceki iki kelimeye göre çok karmaşık bir kelime değil mi?
"acı çekmekten korkan kişi korktuğu şeyden acı çekiyordur zaten" ne güzel cümle!
Kırıkkale deki dershanedeki kimyacı bana "bizim kız" derdi. çok yakışan bi balık etliliği vardı, çgh de eser var ya onun gibi. özlemişim ya :)
ben kaşınıyorum bazen. bazen... her anını izleyen birinin olduğunu bilmek ve vicdan. önemli şeylerden yalnız ikisi.
gürültüden ötürü ağlamak isteyen insan.
Yuh. Az önce çok kötü bi şey oldu. Facebook un rezilliğine şahit oldum. Her anının izlenmesi dememin de tam üstüne denk geldi. İzlediğin video yu bile yanda cümle aleme gösteriyor. " 'Aytutulmasındaki tecavüz sahnesi' 2 arkadaşınız bu videoyu izledi. Hatta adları şunlar şunlar. Haha ne biçim de ispirikledim" der gibi... Aman Allah korusun. Ya da şunu beğendi, bunu beğenmedi bundan tiksindi. Buna ayıldı bayıldı. vs. Ne lüzumsuz şeysin sen Facebook. Ne büyük tehlikesin aynı zamanda. Bi de ortalıkta birileri konuşurken facebook tarafından evliliklerin bile yıkıldığını söylüyor. Yazık. Evlilikler de kuruluyor öte yandan. 
Mektup yazmayı özledim. Çok geciktirdim aynı zamanda. Yazmam lazım... Tam sopalığım. Bana kızsalar hak ediyorum yani.
Bekliyorum. Bi şeyler bekliyorum. Bekliyorum. Bekliyorum.
Gidip uyuyayım en iyisi.
Saat 00.17 İyi güzel.

4 Nisan 2012 Çarşamba

Hıhı ben geldim. :) Değişik oldu di mi... Evet değişik oldu.
Aa blog yazmamışsın dedi biri, buraları takip edenler de varmış efendim. Meğersem zannettiğim gibi sadece resimlere bakılmıyormuş. E o zaman yazayım dedim ben de.
Bu güüüün noldu. Bu gün günlük yazdım ama aynı bloga yazdığım gibi saçmasapan yazdım. Sonra ben bile anlamadım. "Baaazen... Ne yaparsan yap olmuyor bazen." Dinleyin bu şarkıyı, çok güzel. Ben çok seviyorum.
Şimdi saat gecenin 1:57 si. Birine yakalanırsam çok fena olabilir. Gerçekten. Ama nasıl bi cesaretse bendeki. Oturuyorum öyle. Aslında kızınca da az uyuduğum için kızıyorlar. Yazık buna da... diyorlar içlerinden. Duyuyorum.
Yok yok daha duymuyorum. İçinden geçenleri duymaya başlamadım daha. Ama bazen hissediyorum sadece. Birazcıcık... Bu aralar o da azaldı gerçi.
cinnet. ne değişik kelime. cennetle aynı kökten geliyor. çok tuhaaaf...
saat 2.23
yatağa birden yatıp uyuyasım geldi ama en az 1 saatlik işim var. hatta daha fazla. öf. üstelik bilgisayardan kalkasım da yok.

2 Nisan 2012 Pazartesi

Hıhı evet.

İkindi vakitleri güzeldir, hava açıksa daha güzeldir. Odaya bir ışık dolar ama bembeyaz olacak şekilde değil, düzenli dağılır; her yeri aynı oranda aydınlatır. Rengi sarı lamba gibidir, florasan(böyle mi yazılır?) olmayan var ya. Edison'un bulduğu. Ampul şeklinde olan. Ampul diyince aklıma Recep Tayyip geldi. Tayyip diyince de Tayyeap geldi :D Onun karikatürünü çok güzel çiziyorlar. Hah ne diyordum, odayı aynı oranda aydınlatır. Troposferin dünyadaki ışıkları dağıtması gibi, o dağıtmasa gölge oluşumu çok fazla olurdu. Hıhı evet. Sahi ya artık coğrafya tarih felsefe Türkçe de çalışmayacağım. Şimdi söylediklerimden sadece coğrafyaya çalıştım gerçi. Türkçe'ye de sınav sabahı çalıştım iyi mi :D Tembelliğimden mi çalışkanlığımdan mi bilinmez. Aklıma takıldı, ikna olmadım. Açtım baktım. İyi de oldu... Sınavda çıktı, geçen yıl da çıkmış. Bende bi türlü oturmayan konu: Fiilde çatı. Onu alırsa geçişli almazsa geçissizmiş efenim. Bu ne işimize yarıyor ben de bilmiyorum, öyle dediler öyle öğrendim öyle işaretledim öyle çıktım geldim buralara.
Etrafımızdaki insanlar ne kadar ilginç yaratıklar. Ya da şöyle bi söz vardır. "Herkes sana ters gidiyorsa dönüp bi kendine bak, belki sen ters gidiyorsundur." ya da buna benzer bi şeydi işte. Biraz yorumlamış, kelimelerini değiştirmiş olabilirim.
Ansiklopediler resimlerine bakmak içindir. Hatta diğer kitaplar da. Önce karikatürlerine ve resimlerine bakılır. Böyle biline.
Bi tane kitap gördüm, 4 sayfa içindekiler bölümü var. İçi ne kadar doluymuş sen düşün artık.
LYS illeti de başımıza ekşidi görüyor musun sen...
YGS kitaplarımı odamın kapısının arkasına sakladım. Kütüphanem nefes aldı be nefes. Ne de güzel oldu, bi de temizlik yaptım. Sildim süpürdüm :D Yok süpürmedim. Sildim ve topladım. Keşke süpürseydim ya. Yarın aklıma gelirse yaparım :p
Bi tane burç kitabı gördüüüüm. O kadar tuttu ki özelliklerim şok oldum. Ama sonra başka birinin tutmadı. Hatta onun başak arkadaşlarının da tutmuyormuş. Ben balikim. Balikler duygusaldır diyip geçerlerdi hep. Bi sürü özelliğim balık burcundan geliyormuş meğersem. Gülse Birsel de balık burcuymuş! Bi de Einstein. emcekare.
Sms paketim bitti benim :( "Allah kimseyi sms paketsizlikle imtihan etmesin" demiştim bu blogda. Aman etsin birazcık, bakalım nolacak...
Aslında uyusam güzel olur. Saat da 12 biliyor musun? Hatta 17 geçiyor, şimdi 18.
Haa bi de ben o günlüğe yazabilmeye başladım. Hatta resim bile çizdim. Benden beklenmeyecek bi şey oldu. Kırmızı bi elbise çizdim. Hatta kızın dolgu topukları var, çok şaşkınım. Hayal gücümden neler pörtledi görüyor musun sayın seyirci. Kırmızı elbise yetmedi, kırmızı dolgu topuklu ayakkabı bi de! Yuh.
Iıııııı sonraaa... Bence artık kimse okumuyordur burayı; çünkü sadece biri ansiklopediler gibi buraya da resimlere bakmaya geliyordu. O da gelmiyordur artık. Okumuyordur da bence. Okursan söyle okuduğunu. Ehehe seni ne biçim de test ediyorum. Süper ötesi zeka fışkırtması :p Ordaki t harfi çokilginç. (Az önce ulama oldu o yüzden birleşik yazdım.) Şimdi mesela fışkırmak demekle fışkırtmak demek bir değil. Pörtlemek. İlginç di mi? Harflerin sadece anlamı değil; ağızdan çıkarken değdiği yerler, söylenişi bile mimik gibidir; insanı etkiler. Hep derler ya fıstıkçışahap sert ünsüzler diye... İşte o sert ünsüzler gerçekten serttir mesela. Bakınız: sert. içinde sert ünsüzler var. Çetin. Sert ünsüzler. Sert bi kelime. Sonraaa başka ne vardı. Şimdi bu kadar geldi aklıma.
Mama Rosi diyordu, Kadın dedektif. Sen ne güzel bi şişmansın ya. Hayatımda gördüğüm en güzel şişman bayan. Nasıl yakışıyor ben de bilmiyorum. Yüzü müzü. Dur fotoğrafını bulursam yayınlayacağım da bulamadım bi türlü. Zaten internetimiz çok yavaş. Çok sinir bozucu. Fiber mi ne öyle bi şeyi varmış tt net in. Onun kapsamına giriyoruz mu diye geldiler bu gün, mezarlıktan bi önceki eviz ya. Şehrin içinde ama dışında. Bilmiyorum oldu mu olmadı mı, o da olursa yavaş olurmuş ama :( Yaaa bulamadım. Üf. Mad Man i de hiç sevmiyorum. Ne saçma bi dizi, bi sürü de ödül alıyor anlamadım.
Bi de böyle bi  film var. Bakınca bana beni hatırlatıyor şu kız. :D Deli gibi bi şey. Sil baştan. Hala izlemedim ya, izleyeceğim ama bi ara. Çok merak ediyorum. Aslında gerçek adı eternal sunshine of the spotless mind.(ben de yanlış hatırladım. aslında şaşırtıldım!)
Kore dizilerini severim ben bi de. Çok şirinleeer, çok çekikler, çok masumlar, çok güzeller. Öyle insanlar.
Neyse ben gideyim, yine çok saçmaladım. Sevgi saygı ile. Saat de tam 45 geçiyor. 00.45 Hıhı evet. :)

1 Nisan 2012 Pazar

Allah kahretmesindi, sonuçlar açıklanana kadar konuşmak istemiyordum. Hatta bu sınavı hiç umursamak da istemiyordum. Nasıl geçtiğine dair mi fikrim de yoktu üstelik. İnatla soruyorlardı. Ben de bilmiyorum desem inandırabilir miyim? Bi tane inanan buldum. :) çok şükür. o da olmasa napacaktım. İçten içe sen de arama diyordum ama dostlarımı da merak ediyorum. Naptık nettik noldu. Enee face denilen bi zillet vardı. Dur bakalım. Enee orda da hiçbişi yok. Bak sen şu işe.
Neyse efenim ya, trt ye kadar bekleyeceğiz galiba. O sırada aramayın, aratmayın mümkünse. Aklınızda bulunsun. Sevgiler saygılar...