13 Kasım 2011 Pazar

Ve dershane ve ev. Ve uyku. Ve dershane ve okul. Ve uyku. Ve okul ve dershane.

Sessizce, içimde bağırarak ağlıyorum. Aslında ben bile duyamıyorum. Sonra bir an iç çekişlerimin yüreğimdeki hıçkırıklarım olduğunu fark ediyorum. Evet ağlıyorum... 
Van'da ölen Japon doktoru gördüğümden beri tıptan gelecekte para kazanılmayacağını düşünmeme rağmen (çünkü şimdinin öğretmenleri gibi olacaklar) doktor olmayı çok istediğimi fark ettim. Biyolojide çok başarılı sayılmam. Yani çalışınca oluyor, çalışınca her şey olur zaten de... Ama görür görmez aklımda kalmıyor mesela. Kimin kalıyor ki diyebilirsin. Bazı insanların kalıyor. Bazı derslerde benim için de geçerli bu. Oluyor demek ki. İlgi alanı, yetenek ne dersen de... Yine de doktor olmak istiyorum. Takıntı gibi. Çünkü insanlara en çok doktor olunca yardım edermişim gibi hissediyorum. Bendeki amelelik ruhumun en derinlerine kazınmış. Çıkmıyor. Bildiğin amele olayım diye uğraşıyorum.
Sena nın müziğini dinliyorum. Çok sarıyor. Şu önceki yayınladığım posttaki müzik.
Ödevlerimi yine bitiremedim. Son birkaç gündür öylesine uyuyorum. Uykum var diye değil. Bu dünyadan uzaklaşmak için uyuyorum sanki. 
Son iki gündür de dershanede gergin davranışlar sergiliyorum. Derste konuşanların kafasını koparmak istiyorum. 3 aydır hiç fark etmemiş olmama şaşırıyorum, dersi çok fena kaynatıyorlar bazen. Neden kendim çalışınca derste dinlediğimden daha iyi anlıyorum?
Mektup yazıyorum, telefonla konuşuyorum, mesajlaşıyorum. Bu ara çok sosyalim anlayacağın. Zaten dershanedeki hocam da beni avutmaya çalışırken "Sende kapasite var. Sosyalsin, zekisin," zartsın zurtsun diye avutuyor. Kadınlar bazen der ya "Her kadını böyle mi tavlıyorsun?" diye... Öyle diyesim geliyor. Ama inanmak da istiyorum ona. Kapasitem var diyorum. Şu yanımdaki kız ödevlerini bitirmiş ama hala benden kötü diyorum. Ben o kitabı bitirmedim ama o bitirmiş e ben ondan iyiyim diyorum. Şu önümdeki kız benim çözdüklerimin üstüne 10 tane daha çözmüş benden başarılı diyorum. Belki ben çalışsam ben de ondan iyi olurum diyorum.
Bazen o kadar çalışasım geliyor ki kendi kendime "Bu insanlar salak mı? Çalışmanın neresi zor" diyorum. Bazen o kadar çalışamıyorum ki "Çalışmanın sırrı neeee" diye yalvarasım geliyor. Sanki birileri benden bi şeyler gizliyor. Sanki o yiyecekten yiyince ya da o sihirli kelimeyi söyleyince çok çalışıyorsun gibi.
Hayatım çalışmakla geçecek biliyorum. Cidden ilginç bi şekilde bundan şikayetçi değilim. Çalışabildiğim sürece tabi. Bayram boyunca evde olmama rağmen ödevlerimi bitirememiş olmamın neresi normal?!
Üstelik geriliyorum. Kendimi anlamıyorum!
Sinirleniyorum.
Dün gece uykum yoktu, annemin yanında yatıyordum. Aslında hiç çalışmadın bu gün diyordu bi yanım. Diğeri uykusu olmamasına rağmen uyumak istiyordu. Vicdan azabıyla birlikte o yatakta uzandım. Bir şey yapmadan. Sonunda uyumuşum. Sonra uyandığımda Babam geçecekmiş yatağa. Yatağıma gitmem gerekiyordu. Sinirle kalktım. Buz gibi yatağa girdiğimde hiçbir şey hissetmek istemiyordum. Sanki hissetmiyordum da. Gerisini hatırlamıyorum. Uyku... İlaç gibi. Antidepresan gibi... Sonsuza dek uyuyacağız. Sabah uyandığımda aklımda Şebnem Ferah ın 
"gördüğüm rüyanın etkisinden olsa gerek
garip bir hisle uyandım bu sabah
ya bugün o günse hayatın son günüyse
içimi korku saldı bu sabah
sevdiğim şeyleri düşündüm
sevdiğim insanları gördüğüm ve görmediğim yerleri
son kez uyandıysam yapamadığım şeyler varsa
içimi korku saldı bu sabah
ya çok yalnızsan
ya da bomboşsam
zaten bıkmışsan
zamanı harcamışsan
sen ben o
herkes aynı hikayede
başı ve sonu aynı gerisi farklı
bir yerden tutunduysak hayata
boşa geçirmemeli bırakmamalı
derdimiz yaramız acılarımız farklı olabilir
gözyaşlarımızın tadı aynı
değişik çok başka gibi gözüken yaşamlar varsada
pişmanklık herkez için acı olmalı
ya çok cahilsem
hiç sevmemişsem
cesur olmamışsan
zamanı harcamışsan
sen ben o
herkes ayı hikayede
başı ve sonu aynı
gerisi farklı
biryerden tutunmuşsak hayata
boşa geçirmemeli bırakmamalı"

 şarkısı vardı. İlk defa bu yıl yaşıyorum bunu da. Sabah uyanınca bi şarkıyla uyanıyorum. Hem de hiç düşünmeden. Günaydın demeden önce aklımda o şarkı tekrarlanıyor. Sonrasını tahmin etmek kolay:
Ve dershane ve ev. Ve uyku. Ve dershane ve okul. Ve uyku. Ve okul ve dershane. ah az önceki değişimi gördün mü! Büyük bir değişiklik... :p