2 Mart 2013 Cumartesi

içimden geldiği gibi...

Uslan artık deli gönül...
Gördüğüm ilginç çizimleri inceliyordum,  bu stili seviyordum. Bir de başka bir sulu boya stili var, ona hayranım. Ama aşağıdakini daha önce herhangi bir Türk'ün yaptığını görmemiştim. Üstüne de yazı yazıyorlar.

http://avradinova.blogspot.com/2012/12/dont-be-jealousy.html

İşte bunun gibi. Hoş... Seviyorum.

Anlamıyorum ama dinliyorum. Bazen anlamadan dinlemek de güzel geliyor. Hatta bazen anlayarak dinlediklerimden daha güzel...
by Caras Ionut
İçimdekileri bi yandan anlatmak, belki bi kaç damla da olsa ağlamak istiyorum. Bu arada sırada birden oluveriyor. Özellikle yazdıktan sonra yok etmek istediğim kağıtlara yazarken.
Aslında çok yazasım var. Ama yazmaktan da korkar oldum bi tuhaf... Bi de ölürsem mölürsem şimdiye kadar yazdıklarım bile başıma bela diye düşünüyorum. Onları da bi yerlerde yakmak lazım gelir. Gerçi ölmüşüm yani. Ölmüşüm. Başka bi evreye geçmişim. Başıma nasıl bela olacaklarsa.
Yazıyorum. Sonra onları silmek istemiyorum, saklamak da istemiyorum. Çöpe atmak istiyorum. Sonra çöp karıştıranların var olduğu aklıma geliyor. Çöpe de atamıyorum. Cebimde taşıyıp uzak diyarlarda çöpe atıyorum. Kimsenin tenezzül etmeyeceği yerlerde. Ederlerse de benim yazdığımı bilmeyecekleri yerlere. Biliyorum onlardan başka gören Biri var. Var elbet. Ama insanla onu yaratan hiç bir olur mu?
Bu gün bi kitap okumaya başladım. Elimden bırakırsam hep aklımı kurcalayacağı için bırakmadım. Sonuna kadar okudum. 300 sayfa mı okudum 400 sayfa mı bilmiyorum. Artık bitsin diye gözünün içine bakıyordum. Alakasız bi yerde de bitti. Bi an nasıl yani, bitti mi diye düşündüm. Garipti. Kitabın ortasındayken ne güzeldi. Sonu ortası olaydı iyiydi. Yok yok, ortasında bıraksam hep merak ederdim. Biliyorum saçmalıyorum. Boşver saçmalayayım, ihtiyacım var.
Geçen hafta sonu da gece 3 e kadar bi kitap okumuştum, sonra da sabah 8 de kalkıp onu da bitirene kadar okumuştum. Bi daha boş olduğum günlerde okursam sonunu merak edeceğim kitaplara başlamayayım. Bu dediğim de zor biliyorum ama...
Bu gün cumartesi. Bu sabahtan beri yarın hafta sonunun bi anda geçtiğini düşüneceğimi düşünüyorum. Yarın da dershaneye gideyim. Yolda yorulsam bile yeter ya. Zaten o etüt salonunda zamandan soyutlanıyorum sanki. Hava karanlık mı aydınlık mı belli de değil. Namaza yemeğe kalkmasam sonsuza dek orda ruhen yalnız, etrafımda kafası önüne dönük insanlarla oturacağım sanki. Namazı yalnızken de kılıyorum şükür, ama yalnızken yemek yemeyi akledemediğim zamanlar olmuyor değil. Garip aslında di mi.
İçimde garip olan başka duygular da var. Böyle... Boşluk değil de... Garip... Anlatamayacağım. Anlatırdım -ya da anlatmaya çalışırdım- da kağıda yazamadıklarımı internete hiç yazmam. Bunu bi kere daha tecrübe etmiştim zaten.
İçim bi an titredi.
Yalnız gibi hissediyorum. Ben bu hissi sevmiyorum. Sevemedim. Sevdiğimi söylediğim zamanlarda da içimde bir sızı hissettim.
Geçen hafta da aynı his içersindeydim.
O kitabın tavsiye edilmesinin nedeni başka biriyle yalnızlık hakkında mesajlaşmamdı, o ise benim aksime yalnızlığı seven bi insan. Diğerleri onu anlamadığı için rol yapmak istemediğini bu yüzden yalnız olduğunu söyledi. "Diğerlerine rol yapmak istemediği için..." İnansam mı inanmasam mı bilemedim, bi yandan da artık bu onun kişiliği olmuş gibi geldi, kişiliği yalnızlıkla bütünleşen başka insanlar da görmüştüm. Yalnızlığı bıraktıklarında onu hem özlüyor hem de yalnızlıkta erimek istemiyorlardı. Atsan atılmıyor satsan satılmıyor yani...
Bu hafta dershaneden eve gelmek istemeyişim ondandır belki de. Samimi olduklarım İyiler ya... Ve normalde o kadar samimi olduğumuzu belli etmediğimiz ama birebirken gayet samimi olduklarım da iyi. Bi kişiye bazen biraz gıcık oluyorum, ama onu da düşünmemeye çalışıyorum. Kimseye de söylemedim öyle bi düşüncem olduğunu. Allah korusun. Söylemesem patlayacaktım demiyorum bu sefer. Başka şeylere yöneliyorum. Unutuyorum sonra da, tekrar hatırlatana kadar...
Şimdi de misafirliğe gitti evdekiler. Evde de yalnızım. Yalnızlık damarlarımda dolanıyor. Ellerimi üşütüyor, çorap giysem de ayaklarımı bile üşütüyor.
Aslında anlat rahatla diyen biri olduğunda da anlatamıyorum, evet düşününce bunu da fark ettim. Bi daha aramayacağım demeden önce anlat diyordu sonuçta. Ama ne zaman anlatmak istesem boğazımda düğümleniyor, bir türlü çözülmüyordu.
Onlar da haklı... Delinin tekiyim! Ne diyordu kitapta, "Deli olduğunu söyleyen besbelli akıllıdır." heheh...
Seni tekrar hatırlamak istemiyorum Belirsiz. Vefasız bi dostsun de istersen. Ama hatırlamak istemiyorum.
Bi daha okuyunca benim bile anlamayacağım bi sayfa yazdım ve gidiyorum. Kimseye de bi şey açıklamama gerek kalmadı. Hoşçakal.
Gidiyorum.

15 Ocak 2013 Salı

Ve kızlar etrafta dolanır. Bazıları yüzüne bakıp geçer, bazıları gözlerinin içine, bazılarıysa bakmamayı tercih eder. Erkekler de. İnsanlar genelde böyle yapar.
Evden televizyonu sabah sakinliğinde sessiz bir darbe yapar tarzda ortadan kaldırınca ortak paylaşım artıyormuş. Kardeşinin bitmek bilmeyen enerjisini meğer televizyon absorbe ediyormuş. Mücahid olacak kapasiteyi böyle sömürmüşler meğer...
Ben daha 18'im.
Profiller arasında dolanıyorum. Gerçek hayatta öğrenmek istesem tanımadığım insanlar hakkında bu kadar bilgiyi öğrenemezdim galiba.
Çok şey yazasım yok. Hoşçakal.