31 Mayıs 2011 Salı

"Ben"

Hahahaaa! FotoZeynep de stokta olmayan malı bize satmış. Ehe ehe :D Bunların hepsi ..... Hepsi .... Allah hepsinin  ....
Neyse :)
Çarşamba yollarız cuma anca gelir falan demişler. İnsan bi şeyi çok istedi mi olmayabilirmiş. Sabretmek gerekmiş. Sabrediyorum çok şükür. Yine de küfür etmesem (nokta koymasam :D) içimde kalacaktı.
Yazılılarım bitse de kurtulsam diye bekliyorum.
Bi arkadaşım var, çok seviyorum.
Bi tane daha var onu da. Piyano parmaklı kız.
Kafası olmayan kız var bi de. Yeni nickli.
Bi de gaz veren kız var :D Gaz veren derken... Şey :D Hahaha
Bi de kel kız var.
Bi de hotorafçı kız var. Onun ördekli bi fotoğrafı var, çok güzel.
Bi de ben varım... Ben... Tanımlayamıyorum. İyi ki "ben" kelimesi var. (Yok yanlış anladın, bencil değilim )
Ve anne konuşur: Kızım artık yat.
Kız bezmiştir, bitmiştir. Gider. Perde kapanmaz. Çünkü perde kapayıcılar bile uyumuştur.

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Akdeniz Akşamları

Evet sayın seyirciler parmağım birkaç gündür sürekli mesaj yazmaktan dolayı hamladı :D Belki mesaj rekoru kıracağım, o kadar!
Sınavlar sınavlar bitmiyorlar...
Şu "akdeniz akşamları" parçası var ya... Onun çalınışını öğrendikten sonra çok pis sinirlendim. Yıllardır sahillerde falan gitarı alan erkekler çok bişi çalıyormuş gibi yapıp hiç bi şey çalmıyormuş meğer sayın seyirci! O parça var ya, çalınması en kolaylardanmış. Nasıl gıcık bi durum. Biz de bişi sandıydık onları. Neyse artık öğrendin. Zor zor parçalar falan isteyin kızlar, erkekleri canlarından bezdirin nihahah!
Akdeniz akşamları diyince aklıma da Akdeniz Fokları geldi. Fokları koruyalım, soyları tükeniyor. (Bu bende alışkanlık yaptı, sosyal mesaj olayı yani...)

"gold stokta olmadığı halde malı bize satmış"

Cancaaazlarım inanmazsınız gold stokta olmadığı halde malı bize satmış. :D hahaha bunlar da anca beni bulur zaten. Allah sabrımı deniyor galiba. "Allah'ım kaç aydır bekliyorum, bunlar dünya malı onu da biliyorum. Yine senin nimetlerini çekeceğim zaten. Gelse sevinirim tabi... Ama çok da önemli değil yani"  Gold da bi tuhaf. Madem elinde yok, yok de bi şey yap. 1 hafta ne bekletiyorsun. Bi de parayı geri göndermiyorlar öyle bi durum var. Babam şikayetimvar.com a gönderdi hemen olanları. Para tıkırt geri geldi tabi. Bu şikayetimvar.com u açan adamdan Allah razı olsun. Hak dediğin yenmeye müsait bi şeydir. Bu site sayesinde biraz daha zorlaşıyor hak yemeleri. Bi forumda da şikayet edenlerden bi avuç insan diye bahsetmişler. Damlaya damlaya okyanus olmuş haberleri yok bence.
Neyse FotoZeynep'ten satın aldık bu sefer de... Bakalım o ne zaman gelecek. Forumlarda gördüğüm kadarıyla FotoZeynep'ten memnun olan epey kişi var. İnşallah biz de memnun kalırız.

26 Mayıs 2011 Perşembe

Rengarenk Hikayeler

Salı günü hayatımda gördüğüm en güzel gökkuşağını gördüm. Yağmur yağıyordu hem de epey şiddetli ve yağmurdan dolayı pasajlara, mağazalara saklanan herkes "Heey, gökkuşağına bak..." gibi şeyler söylüyordu. Sanki biraz gitsek dokunacaktık. Ama kandırdı beni, gittim gittim ve dokunamadım. Minibüse vardığımda sırılsıklam olmuştum ve yanımdaki kadın bana dokunmamak için rahatsız hareketler sergiliyordu. Halbuki kaba bi insan değilim, ben de olayın farkındaydım. Kadına dokunmamak için diken üstünde oturuyordum. Sonunda durağa geldik de rahatladım... Derken... Yağmur bu sefer de burda yağmaya başladı. Anlaşılan bulutlar minibüsle aynı hızda gelmiş :D Eve doğru yürürken gözlerim hep gökkuşağını aradı ama gri bulutların sırnaşmasından başka bi şeyle karşılaşmadım.
Evet bilgisayar başındayken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorum. Ve yazacak biiiiir sürü şeyim var. Ama yazamıyorum. Bak içimde birikti yine. Öff. En iyisi gidip günlüğüme yazmak... Senin hafızandan silemem ama günlüğümden koparabilirim. Ayrıca günlük yerine başka bi tanım bulmalıyım. "İstediğin zamanlık" yok olmadı, "yazı" yok bu da olmadı. Neyse bi dahaki sefere bulursam söylerim. Fikrin varsa sen de söyle.
Allah Pc Gold un da Teknosa nın da cezasını versin. Subhaneke dinimiz Amin. Bi gelemedi şu sipariş,(şu sipariş şu sipariş şu sipariş oha, yazarken bile zorlanıyorum söylesem ne biçim tekerleme olur :D) telefonla destek hattı arayıp bağırıp çağırmak da hiç mantıklı değil. Sonuçta orda oturanlar mağazanın sahibi değil. Gidip şirketlerini basacaksın, dayayacaksın sopayı. Hayır 3 gün deme. 1 haftada getirebilirim de, yine anlarım bak. Beğenmiyorsam da ordan almam. Ama yoook...
Bi de Ahmet in doğum günüydü. Sınıftakinin. O bana söyledi, kızlara söyleme dedi. Ben de kızlara söyledim. Çünkü hatırlamadılar diye üzülüyordu. Kızlar da aaa bu gün ayın 26 sı mıııı falan dediler. Hiç rol yapamıyorum, Ahmet hemen anladı söylediğimi. Biraz sinirlendi ama masum kedi bakışına dayanamadı çok şükür :D O kadar iyi biri ki... Nasıl olur da bu kadar alıngan olabilir, bu kadar arkadaşlarını korumak isteyebilir ben bile şaşırıyorum. 
Budistlere karşı bi kan kaynaması durumum var ki buna ben de tam bir anlam verebilmiş değilim. Turuncudan hoşlanmazdım, ama onların olduğu fotoğrafları gördükçe hoşuma gidiyor. Ayrıca turuncu çok cırtlak bir renk, onların dinginliğini bozuyordur bence. Ben olsam... mavi ya da yeşil... evet mavi yeşil light geldi aklıma. :D
Aynı günde iki kişi "Bazen dediklerini anlayamıyorum" dedi. Ya çok zekiyim ya çok aptal. Ben de çözemedim.
Dünyaya iyi insanlar lazım.
(Sosyal mesajımı da verdim, artık ben gidiyim...)

Haa bi de şunu bi beğensene yaa, tabii seversen:

23 Mayıs 2011 Pazartesi

"İnsanları hayatına girdikleri dönemlerle tanıyorsun"

Bazen kolayca ağzımızdan "tamam söylemeyeceğim" lafı çıksa da bunun yükü aslında epey ağırdır. Söylemeyeceğim... İçimde tutmak zor geliyor; ama bu zorluğa alıştım gibi.
Bi şiir yazdım; ama söyleyemedim. Biri beğendi. Sevindim :) Hatta şarkısını bile yaptım naaabeeer?! Ama hayatta söylemem.
Nuray benle hala konuşmuyor. Doğal olarak ben de konuşmuyorum. Aslında bu gün en fazla konuştuğum kişi de Nuray'dı. O nasıl oluyor diyorsan, içimden konuşup durdum. Bana kızarsa naparım ne derim falan diye düşündüm. Prova yaptım. Ben böyleyim işte... Defalarca içten içe tekrarlarım. Ama bana kızsa hiç bi şey diyemeyeceğime eminim. Bu küslük durumu uzun sürerse yerimi değişmeyi düşünüyorum yine de. Ne ben insanları rahatsız edeyim ne de onları rahatsız ediyorum diye üzüleyim. İstemiyorum böyle şeyler.
Evimin adresini bilmiyormuşum lan yuh bana! Ayıp tabi...
O manzara vardı ya, oraya gitmek istiyorum tekrar. Ama annem izin vermiyor. Kaçsam mı ki? Ama annemden izin almadan bi şey yapmak istemiyorum. Fotoğraf makinesi alsak da fotoğrafını çekip göstersem sana. O kadar güzel bi yer kiiii... Çok huzurlu... Çok güzel...
Yaz da geldi sımsıcak olacak hava. Gerçi bunu demeye çekiniyorum, ne zaman desem yağmur yağıyor.
Günler çok uzamış be. Ama sadece saat olarak uzun. Eskisinden daha az şeyi sığdırabiliyorum bir güne.
-Merhaba ben kapşonlu.
Sen anlama zaten. Kimse anlamasın.
 Büteyra kedileri çok seviyor, Kerime de. Onlar sevdikçe ben de kedileri seviyorum. :)
Geçen gün okulda yine birilerini sevdiğimi anlatıyordum. Sonunda bana "Ayşe senin sevmediğin kimse var mı?" dediler. Ben de mmm falan dedim, bilen bilir (okumayanlar ne biçim merak etçek şimdi :D) sevmediğim bi kişi var. Teyze gibi bişi. Onun haricinde herkesi seviyorum. Hepinizi! Onu da sevmek istiyorum, sonuçta kul. Ama sevemiyorum, belki genlerle alakalı bi şeydir. Tamam çok pis sallıyorum, genle alakalı olsa babam da sevmez. Neyse boşver. İnşallah bi gün severim.
ıııı... şiir. ııı... sena ne dicek acaba...
ben özledim yine. Kerime yi Sena yı...
Ben bi de korktum, arkadaşımı görmekten. evet korktum. insanları hayatıma girdikleri dönemlerle tanıyorum. evet her şeyin açıklaması bu. teyze gibi bişiyden nefret etmemin nedeni de. onu görmeyi korkmamın da nedeni bu. bana uzaylıymışım gibi bakma sen de aynı şeyi yapıyorsun: "İnsanları hayatına girdikleri dönemlerle tanıyorsun"

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Altın Çilek Hapları

Sena: Oha altın çilek yiyip ölmüş bi tane kadın! :o 
Ben: evet ben de duydum onu. hatta havyarli bi krem almayi dusunuyordum. h gerci hic kremden oleni duymadim. hep hapla ölüyorlar ama yine de zarari olmaz diyemeyiz.
Sena: inceltici krem de yok mudur? :D
Ben: Ay tatlım krem bilmiyorum da altın çilek haplarından filancanın kızı 15 kilo vermiş. hahaha :D :D

19 Mayıs 2011 Perşembe

Mezuniyet ve lüzumsuz bikaç şey. bikaç öyle yazılmaz. olsun.

Tırnaklar uzun ve ojeliyken klavyenin tuşlarına, telefonun tuşlarına basmak çok ilginç gelir bana. Hayır yanlış tahmin, tırnaklarım uzun ve ojeli değil; ama aklıma geliverdi işte...  Bu gün Kitap Gibi Kız'ın mezuniyeti varmış. :) Bi de Kırıkkale'deki lisemin on ikileri de mezuniyetlerini kutlayıp fotoğraflarını face de yayınlamışlar. Kıyafetleri çok güzeeel... Yalnız benim gördüğüm kıyafetler on birlere ait. Yani asıl mezunlara değil. Geçen sene de mezuniyete gitmişti şimdinin on birleri. Yani bizim dönem... Ben de gitmiştim; çünkü tüm sınıfım ordaydı. Mezuniyet değişik bi şeydir. İlginçtir. Kıyafet seçmek çok zor gelir bana. Hiçbir zevkli tarafı da yoktur ayrıca. Topu topu bir gece giyeceğin üst baş için ortalama iki hafta dolaşırsın. Bunu abartanlardan bahsetmiyorum benim gibi bezgin ve seçmesi zor olan gruptan bahsediyorum. Bu kıyafet olayı mezuniyette herkes süslenip püslenip geldiği için zorunlu gibi bi şeydir. Seneye benim mezuniyetime nasıl gideceğimi hiç bilmiyorum. Ahaaa buldum! Orta okuldan mezun olurken aldığım kıyafetlerle! Hahaha :D Olursa tabi. O zamandan bu zamana döt döbek aynı kalmamıştır herhalde. Denemem lazım. Neyse bu aklımın bi köşesinde duradursun... Mezuniyetten bahsediyordum. Evet içeri girdiğin anda bi tanıdıklarını görme çabalarına girersin. Onlar da senin yanına gelme çabalarına girerler. Herkese ayy çok güzel olmuşsun temalı sözler söylemelisindir. 2 hafta boşuna mı kıyafet seçildi! Yerine geçtin, yemekse yemek pastaysa pasta yedin... Tabi bu sırada o kadar çok fotoğraf çekindin ki yanakların sahte gülücük moduna geçti ve yanak kasların pazu yaptı. (niye canım olamaz mı hahayt :D) Tabi bi gecede bu kadar çok yanak çalıştırmak ertesi gün hamlamasına neden olabilir. Yani ertesi gün konuşamayabilirsin :D Dikkatli ol. Sıra oyun tarafına geldi. Halay malay işte... Sen tam kendini hayala kaptırıp coşmuşken oturup halay edenleri izleyen birilerini görürsün 'lan çok mu abarttım acaba! bunlar oturuyo hanım hanım ben tepiniyorum' triplerine girersin, keyfin kaçar. Ama halaydan da vazgeçmeyeceğin için devam edersin. Sıra romantik dans müziklerine falan gelmiştir. Bu sefer keyif kaçırma sırası bende. Çünkü benim mezuniyetimde kimse bana gel Ayşe cim dans edelim bi tanem falan demez, diyemez. Sıkar biraz. Topuğunuza sıktırtmayın uleynnn!  Neyse efenim millet dans ederken sen onları izlersin ve az önce halayda sana olan gibi olmaması için millete gülerek bakarsın. Hani 'rahat ol arkadaşım... et dansını.' der gibi. Dans edenler de etrafa öylesine bakmaktadırlar. Bazıları konuşur falan, ne konuşuyo lan bu diyebilirsin. Ama ben o kadar meraklı değilim -Bu yüzden mezuniyet öncesi ağız okuma kursuna gideceğim. Şşşt!- Ve tepinmeler bittikten sonra herkes evine gider.Yorgun , mutlu ve huzurludurlar. Ama iş daha bitmedi sırada fotoğrafları facebook a eklemek var. Ne de olsa her fotoyu face e eklemek artık vatani görev haline geldi. Kimse görevlerini ihmal etmemeli!
Haa face demişken geçen gün face hikaye yazarlarından birini burda çok pis yermiştim. Şimdi birini de öveceğim. Adı 'Ben Mesela'. Gidip okuyun hikayesini, ben seviyorum :) 'İsimsiz Hikaye' adlı bi yazı dizisi var. Happy adlı çatlak, turuncu saçlı (belki de turuncu saçlılara sempatim bu hikayeyle temellenmiştir, olabilir bak...) bi kızın anıları falan filan...
Hani mavi bi muhabbet kuşu beni izliyordu ya. Aynı kuş -adı Aşık- dün mat 1 kitabımın üstüne mıçtı. Bakıp 'Senin yerinde olsaydım ben de aynını yapardım' dedim.
Ankara ya geldik bis. Tatil burda geçecek. Soru çözmem lazım. Aslında evde kalsaydım yaz için prova yapacaktım. Yani yaz için yaptığım programı gerçekleştirebilir miyim diye kendimi test edecektim. Ama nasip olmadı. Planım da şu: Sabah namazına mütakiben... :D öhöm. İşte sabah namazına kalktıktan sonra mezarlıkta yürüyüş. Orda bi tarla var süper manzaralı. Oraya çıkıp güneşi izlemek... Sonra eve gelip derse oturmak. Kulaklığı da kulağa takmak suretiylen  müziği tüm gün dinlemek bu sırada uyuşmak ve ders çalışmak ders çalışmak ders çalışmak! Öğlen ezanı okunur okunmaz namazı kılmak ve uyumak. Bir buçuk saat uygundur. Sonra uyanınca ders ders ders! Yatsı okunur okunmaz da kılıp uyumak. Yemekleri tuvaleti falan da ihtiyaç duydukça işte. Nasıl ama süper bi program di mi :D Yazınca 'amma sallamışım lan' diye düşündüm. Neyse daha mantıklı ders programlarıyla tekrar karşınızda olacağım. Bi de sabah yürüyüşe annemler izin vermez. Yanıma yoldaş arıyorum. Babam desen, o uyanamaz. Ahmet desen sen manyak mısın der. Elif desem ikimiz de kız olunca bi faydası olmaz. Öyle işte... Amaaan programı gerçekleştirdim manzarası için yürüyüşü kaldı hahaha :D
Tuba yı çooook seviyorum. Ne tatlı bişidir o yaa... Canım muah!
Bu gün ne kadar uzun yazdım. 0_0 ehe bu ifadeyi çok seviyodum sonunda kullandım.
Sena Minen'i de çok seviyorum. Bis onlan hotmail den mesajlaşıyoruz. Bana mesaj atmasını bekliyorum şimdi.
Neyse hadi güle güle. Şimdi namaz kılcam. Erken uyuyayım belki sabah namazından sonra yürüyüş yaparım ehe ehe.


*
**
***

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Günlüküm.

Son zamanlarda deli gibi yazdığımın farkına sen de varmışsındır. Ben günlüğüme de böyle yazıyorum. Yani bunlar benim kendim olduğum yazılarım... Saçmalaya saçmalaya, bölük pörçük, bi bu dalda bi o dalda. Ama bu hoşuma gidiyor. Hatta yazdıklarımı okumaktan zevk alıyorum. Eskiden ben bi saat de resim arıyordum yazı için. Kısaca bi postu bir buçuk saatte falan yazıyordum. Şimdi yarım saatte yazıyorum. Zaten yazı türü belli, rengi de bi güzellik yapıveriyorum.
Öldüm kollarında cenneti gördümm senden sonra öldümm yakan yok. Bu şarkının ritmini falan çok seviyorum. Video'nun altında sözleri vardı. Sırayla okuyunca pek de anlamlı sözleri olmadığını fark ettim. Ama ritim çok iyi :) Şarkıları baştan sarıp sarıp dinleyebiliyorum. Öyle bi yeteneğim var. Hıhım... Bana özel. Çünkü ben miidesizim.
Okula Fırat'ın karikatür kitabının birincisini götürdüm. Sanırım tüm sınıf okudu. Artık sağıma dönüyorum "Burası benim evimmiş meğersem", soluma dönüyorum "Sıç bok töbe töbe Allam", arkama dönüyorum "herkese sıfır bana yüz puan", önüme dönüyorum "en birinci ben oldum"... Bu durumdan şimdilik rahatsız değilim, her gördüğümde de gülebilme yeteneğine sahibim. Evet yine miidesiz olmamdan kaynaklanan bi yetenek... Zaten 19 Mayıstan sonra unuturlar.
Bi de Ankara'ya gideceğim galiba. Aslında annemi Ahmet'le birlikte (kardeşim) evde kalacağımıza dair ikna etmiştim. Ama aklı bizde kaldı, hem dört gün. kendimi geçtim zavallı kardeşim açlıktan ölebülüü... Ona da yazık. :P (Yalandan kim ölmüş...) 
Yemek konusunda bildiklerim Yemekteyiz ve Master Chef ten ibaret. Onları izlerken de çemkirmelerini izlemekten yemekleri izleyemiyorum.
Kısaca Ankara yolları taştan sen çıkardın beni baştan.
Hadi hoççakal. 

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Face Hikaye Yazarı

Bi arkadaşın babası ölmüş. Benle yaşıt. Çok ilginç bi şey: Ölüm... Cidden ama! Başkalarının ölmesi tuhaf geliyor hala; ama kendi ölümüme kendimi şimdiden hazırlamış gibiyim. Korkmuyorum, gerçekten. Zaten o günü bekliyoruz. Neden korkayım ki?
Bazen bizi umursamayan insanlara bizi çok seven ve asla kırmak istemeyen insanlardan daha iyi davranırız. İnsanın doğasında var herhalde. Mantıklı baktığında aşırı saçma; ama öyle. Bizi sevenleri avucumuzun içinde gördüğümüzden midir sıkıldığımızdan mı bilmem... Ama bu durumu yaşayan insan için gerçekten kötü bir his. Sen o kadar değer ver, o umursamasın!
Mecnun.
Pirinçten kurtları ayıkladım. Zavallı yavru kurtçuklar... Sünger Bob'un öyle bi bölümü vardı. Gerçi o kurtları pirincin içinde bulmuyordu :D Hııı... Evet... Hala sünger bob izliyorum. Öyle de çocuk ruhum var.
Geçen gün face'deki hikaye sayfalarından birinde bi yazı gördüm. 10 beğeneni vardı. Yazar fırça atmış millete. 1067 kişi var güya, beğenmiyorsanız söyleyin de boşuna yazmayalım! falan demiş. Şimdi burda bi müşteri memnuniyeti durumu söz konusu. Sen müşteriye fırça atarsan doğal olarak iflas edersin. Bazen ben böyle beylik cümleler etmek isterim sonra cesaret edemem. Hani Talihsiz Serüvenler diye bi kitap dizisi var ya... Onun arkasında okumanı tavsiye etmem gibi şeyler yazıyor; ama kitap kapış kapış yani. Ben olsam öyle demem. Şimdi bu okuyucu manyaktır, yazarı bile okumanı tavsiye etmem diyor okumayayım der falan diye düşünürüm. Hadi Talihsiz Serüvenler neyse de e be face yazarı arkadaşım, yaptığın hikaye büyük ihtimalle popüler kitaplardan birinin hikayesinin senin dilinden özeti gibi bi şey. Sen neyine güvenip de okuyucuyu azarlıyorsun. Hiç... Ben de "1067 imiş 1066 olcak birazdan. sevgilerle. :p" dedim. Normalde insanları böyle kırmayı sevmem ama çok gıcık oldum. Kötü bile olsa kendi uydurduğu bi şeylere okuyucu olarak destek verebilirim; çünkü geliştirilme şansı var. Ama başkasının olan bi şeyi seninmiş gibi yayınlamak neyi değiştirir ki? Bu gün de altındaki yorumları gördüm. Şaka mısın, mal mı ne yaa falan demişler. Hem soruyo beğenmiyo musunuz diye hem de söyleyince ben mal oluyorum anlamadım ki :p Hem azarlayarak soruyorsun, cevabı verince yine azarlıyorsun. Yeterince azarlayan var. Seni çekeceğim sanki. :p
Ayh çokkonuştum. Hadi hoşçakalın. Bi edebiyat sitesinde de sev(g)iyle yazarlardı.
Siz de Sev(g)iyle kalın efenim... :)

15 Mayıs 2011 Pazar

Ütopya

Bilgisayarımdaki fotoğraflara bakarken yazın çektiğimiz videoları buldum. Ne kadar güzelmiş... :) Hem ağzım kulaklarımda izledim hem de hüzünlendim. Hepsini çok özledim. Hepsini! 
Bazen kendimi yalnız hissetsem de aslında ne kadar çok tanıdığım ve sevdiğim insan var.
Ve bu aralar sürekli Ütopya hayalleri kurmaya başladım. Nedense gerçekleştirebilecekmişim gibi hissediyorum. Bu da yeni bir kavram olmalı. Hem Ütopik olduğunu bilip hem gerçekleşeceğine inanılan bi şey :D
Ayrıca siyaset hakkında düşünmeye başladım. Aslında siyaseti hiç sevmiyorum hatta nefret ediyorum da denilebilir; ama kendi Ütopyamı hayal ederken siyaset de mecburen işin içine giriyor.
Neyse... Bununla ilgili o kadar çok hayalim var ki. Bunları bir yere yazmalıyım. Unutmamak için...

Mavi Tüy.

Başlık konuyla çok alakasız şimdiden söyliyim.
Bi küresel ısınmayla ilgili yarışma bulsam hemen göndereceğim resmimi ama ne hikmetse ya tarihleri geçmiş oluyor ya 2 gün kalmış oluyor. Ya yurt dışında oluyor. Böyle dumur edici durumlarla karşı karşıyayım.
Şu anda beni mavi tüylü bi muhabbet kuşu izliyor. Az önce kalemi yuvarlaya yuvarlaya yere düşürdü sonra da ne olduğunu şaşırdı :D Haha birazdan klavyeye çıkacak bence. Parmaklarım ilgisini çekti herhalde. Yerim ben bu kuşu yerim yerim :) Canım yaa...
Kerimeciğim Senacığımın yanına gitmiş. Beni aradılar, konuşmadan hiç bi şey anlayamadım gerçi. Yaşlılar gibi hastalıklarımı anlattım haha. :D
Kuş klavyenin tuşlarını kemirmeye başladı bile :D Manyak şey...
Banyoda bi şarkı uydurdum. Çok güzeldi. (Zaten hep öyle gelir.) Ama şimdi pek hatırlamıyorum :D Sen başbaşa olduğumuzu sanarken aslında yalnız değildik diye bişiyle başlıyodu. Evet Allah'ı kasdediyorum. Hayır bunu diyeceğim bi durum yaşamadım. :D
Gizem bi kere aşkla ilgili bi şeyler yazmıştı. Ben de aaa burda kimden bahsediyorsun demiştim. O da kafasında bi şeyler uydurduğunu o durumda ne hissedeceğini yazdığını söylemişti. Bana da aynısı oldu.
Çikolatalı muz yiyin. Hem kalorili hem tadı güzel. Ehe anlatım bozukluğu gibi bi şey yaptım ama olsun.
Bi de bu gün dershanede sınav vardı. Girdik çıktık. Osman bi keresinde sınavdan sonra benim sırama tükenmez kalemle girdi!!! diye bi şeyler karalamıştı. Sildim ama geçmedi şimdi sıramı ordan tanıyorum. :D
Neyse bize elektrogitar hocası geleceeemiş. Hadi hoşçakal.

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Öyle...

Aslında... Öyle.
Ben Şebnem Ferah'ın müziğini seviyorum. Evet o müzik Şebnem Ferah'ın. Gitarda ilk öğrendiğim parçanın onun olmasını isterdim mesela. Ama Teoman oldu. Olsun o da güzel. Kol Düğmeleri. İstersen youtube'dan izle. Bizde açılmıyo. Bilgisayar bozuk.O parça aslında Barış Manço'nun. Canım, nasıl tatlı. Barış Manço.
Nil Karaibrahimgil'i de seviyorum. Bu soyismi bi daha yazmayacağım. Onu çılgın olduğu için seviyorum. Bazı parçaları çekilmez gibi gelse de bazılarını çok seviyorum, mesela Sınav filmine yaptıklarını. Bi de Penti reklamı için yaptığı müziği çok seviyorum. Öyle. 
Ben bi de sadece enstrüman olan müzikleri seviyorum. Dinlendirici oluyor.
Müzik dinlerken vaktin nasıl geçtiğini anlayamıyorum. O yüzden müzik dinleyerek çalışıyorum. Mesela müzik dinlemediğimde canım sıkılıyor. Ya da gürültüye alıştım. Sınıfta iyi çalışmamın nedeni de bu olabilir. Okan'ın borazan gibi sesinden sonra odam çok sessiz geliyor.
Parmaklarımın uçları acıyor. Çünkü bu gün elektrogitar dersi vardı. Bizim hocanın parmakları nasır tutmuş öyle diyor. Bi de sürekli parmaklarınız acıyacak basarken! diye bağırıyor. Öyle.
Artık hiç kopya çekmiyorum.
Bu gün okulda yapılan nanoteknoloji sunumu süper ötesiydi. Bi de yaşıtlarım yapmış. Halk röportajı desen var, Skype'yle  Amerika'ya bağlanıp bi profösörden bilgi falan aldılar. Ödüllü sorular vardı. Mükemmeldi yani. 5 tane 100 vermeliler o veletlere.
Bi şeyleri yapamayınca sinirleniyorum bazen. Tabi herkes sinirlenir. Bu gün gözümden damlalar aktı, yapamadığım için. Ama içli içli ağlamadım. Çünkü içli içli ağlasam duramayabilirdim. Uzun sürerdi, bi de beyaz tenli olduğum için ağlayınca çok belli oluyor.
Artık aklıma gelmiyor "aaa bunun fotoğrafı ne güzel çekilir" gibi cümleler. Cidden heves miymiş? Sevgilimi aldatmış gibi hissettim şimdi.
Kerime'yi, Tuba Yıldırım'ı, Sena Öztürk'ü, Sena Minen'i, Seren Aksun'u her dakika özleme gibi bi yeteneğe sahibim. Bazen böyle çok seviyorum insanları. Bi kaç tane daha var da... Liste uzar gider. Öyle işte... Çok seviyorum. Tuhaf. Hem de karşılıksız seviyorum. Güzel bişi tabi.
Siz bilmiyorsunuz. "Erkekler Ağlamaz"ı. Siz kimsiniz? Arkanda biri daha var sanki. Baktın di mi? Bakmadın mı? Baksaydın çok güzel olurdu :) Baktın di mi lan! Kandırma beni.
Turuncu saç. Seviyorum. Ama kendiliğindense. Kendiliğindense. Ne değişik bi kelime. Bu dile yabancı olsam hayatta kullanmayacağım bi kelime. Evet böyle değişik şeyler geliyo aklıma. Senle hem aynıyız hem farklıyız. Hoşuna gitti di mi? Zıtlıklar bi arada çünkü. İkisinden biri hoşuna gitmek zorunda.
Nilüfer'in herkesle düet yapması çok değişik geliyo. İlginç bi proje olmuş.
Hotmail'i seviyorum.
Skype'yi Microsoft satın almış. Yalnız otuz otuz beş yaşında adamlar kurmuş topu topu. Bi değişikler. Bu teknoloji nelere kadir. Nanoteknoloji. O da süper bişi.
Bizim hoca dedi ki bi doktor olsan daha çok para kazanırsın ama bir şeyleri keşfetmenin tadı başka. Tabi öyledir. Hayır mecazi değil, ciddiyim öyledir.
Biz bi de gen mühendisliğini falan işliyoruz şu ara. O bana biraz korkunç geliyor. Çünkü insan aklı o kadar ayrıntıyı bir arada düşünecek kadar gelişmiş değil. Bi yanını toparlıyorlar, diğer yanı çökertiyorlar. Kaş yaparken göz çıkarıyorlar da diyebiliriz. Kötü bişi bence. Ne biliyim... Gen mühendisliği puanları da çok yüksek biliyo musun... Ama Türkiye'de iş olanağı yok. İsrail bu konuda çok gelişmiş. Kare karpuzlar falan... Yerden kazanıyor olabilirler ama GenetiğiDeğiştirilmişOrganizma onlar. Yani sonradan çok pis patlak verecekler. Kanserler falan filan...
Üç buçuk milyon insan bi konsere katılmış. Rekor kırmışlar. Tabi bu dediğim 90 larda bi zamanda olmuş. Yeni değil. Sahilde olmuş bu. Lütfü Divaneli de iki milyon kişiye konser vermiş.
Bazen böyle kişiliği oturmuş gibi olan bayansa hanımhanımcık baysa beyefendi tipli insanlar vardır. Ben onlara özenirim. Ama komiklik yapanlara da özeniyorum. Böyle çılgın olanlara. Onları seviyorum. Onlarla yaşamak çok güzel.
Bi gün önemli işler başaracağım (bundan tam emin değilim. bi gelip bi gidiyo bu his.)
Bi gün ortalardan kaybolacağım.

8 Mayıs 2011 Pazar

Anneler günü ve matematik

Bazı yaratıklar tanıyorum, yüzleri maymuna o kadar benziyor ki Darwin'e hak verecek oluyorum, sonra konuşuyorlar. Evet, maymun değiller. Ne olduklarını da bilmiyorum.
Dün 2. sınıfa giden bi kız bana bulututla telefonuma müzik atar mısın dedi sonra da feysbuk adresimi istedi. Beni gececi sanmış olacak ki dışarı çıkalım mı dedi. Ben de hayır dedim. Sonra birlikte uyuduk.
Anneme anneler günü için hediye almadım. Eve gelen misafir pasta getirmiş. Çok moralim bozuldu :( Üff... Var ya annem kadar süper anne yoktur. Bizim yaptığımıza bak. Keşke alsaydım bi şey. Elin beni umursamayan manyak kızına bile doğum günü hediyesi alıyorum, ki o benimkini kendi doğum günü geldiğinde öğreniyor. Anneme almıyorum. Ne kadar salak bi insanım ben! Kendime gıcık oluyorum. Sinir oluyorum. Aptalım ben. Öf :( Artık zırt pırt millete hediye almıcam. Kimse beni umursamıyo ki lan. Ben niye onları umursayayım? Hediye alacaklarım da gayet belli. 
Yarın matematik yazılım var.
Grip oldum.
Alerjim de var.
Hatta sırtımda düzleşme varmış. Valla bak. Ben de hııı dedim doktora. Filmi çeken adam da bana yaşlı filmi bu dedi. Film derken siyah beyaz hani, doktor bakıyo hmm hömm gibi sesler çıkarıyo. O film. Sonra da kalkabilirsin Ayşe Nur dedi. Nöööy hangi ara adımı öğrendin diyecek oldum, demedim. Odaya girdiğimde ben söylemiştim çünkü. Ben onu unutmuşum adam adımı unutmamış. Yuh. Aman yuh demiyim, sorguya çekilirim falan...
Bize bakan velet kardeşim.
Annneeee :(
Annem kardeşime anneler gününde çalışkan çocuk istiyorum demiş. Kardeşim de bizim sınıfta bi Kutay var onu çağırayım mı demiş. Hihi.


Okulda iyi çalışıyorum da evde hiç çalışamıyorum. Yine de ders çalışmam lazım. Hoşçakal.

3 Mayıs 2011 Salı

Photoshop öğrendim birazcıcık.

Biyolojici, yani fotoğraf kulubünün hocası okulun bilgisayarına yüklediğim fotoğrafları çok beğendiğini söyledi. Sana söylemedim ama ben hafta sonu oturup photoshop öğrendim biraz :) İyi de oldu. Photoshop u asla halledemezmişim gibi hissediyordum; ama biraz uygulama yapınca "çok da zor değil galiba" kanısı oluştu. Tabi ki hala iyi bilmiyorum; ama olsun bi ucundan başlamış oldum. :)

Fotoğraf makinemin hala olmadığı şu günlerde son çektiğim fotoğraflara bakmakla yetiniyorum. Ama baştan sona bakınca bende gelişme olduğunu fark ettim. :) Sevindim.
Ha bu arada "hala" diyorum; ama fotoğraf makinesinden vaz geçtim. Çünkü bu işin bi sona bağlanacağı yok ve ben bunu düşündükçe başka şeylere odaklanamıyorum. En iyisi vaz geçmek, dedim ve vazgeçtim. :) Ama bu fotoğraflarımdan vazgeçtiğim anlamına gelmiyor tabi ki! :D

 Iıı... Bunun haricinde tatil olan pazar günü ailecek ormanda yürüyüş yaptık. Güzeldi. :) Epey güzeldi.


Bi de Kerime'yi çok özledim ben yine :( Bunlar da bizzat onun ayaklarıdır. :D Ayakkabısı çok şirin di mi? O gün satın almıştı.


Bu fotoğrafı seviyorum ben. Oynamadım bunla. Güzel ama di mi :)


Bunla oynadım. Sol alt köşede etiket vardı aslında :D çünkü mağazada çekmiştim.



Bi de bu gün İngilizce dersine geç kalmıştım, tabi geç kalan üç kişinin sonuncusu olarak kapıyı tekrar tıklatınca biraz sinirlendi hoca. En masum kedi bakışımla bakıp geçiyim mi şeklinde işaret yaptım. Tüm sınıf güldü. Ama tatlı bi gülüş. Dalga geçmediler :D Ben bile şaşırıyorum şu anda kendime; ama o sırada bile bile yapmıştım :D Bu koca bedenin arkasında hala minicik bi kızın olduğuna inanmak benim için bile zor oluyor bazen :D

Bu arada fotoğrafların hepsi bana ait. Sevgü ve sayguyla...