24 Eylül 2010 Cuma

Şanslıyım... :)


Okul açıldı. Lise üçteyim ve bu üçüncü lisem... Evde 'Seneye de lise değiştireceğim, aynı yerde duramam ben canım sıkılır' gibi lüzumsuz espiriler yapıp kendimce eğleniyorum.

Okulun ilk günü almakta geç kaldığımız, bu yüzden de mağdur olduğumuz okul kıyafetim olmadığı için serbest kıyafetle gittim. Bu, normal ineklerin arasında Milka ineği olmak gibi bir şey... Zaten millet bi farklılık olduğunun farkında, üstüne üstlük bir de kıyafetimle 'Evet, yeni geldim! Var mı diyeceğin?' diye bağırıyordum adeta.

Geldiğimde kürsüde hocaların klasik konuşmaları vardı işte. Okul açıldı, mutluyuz, huzurluyuz Bıdı bıdı bıdı bıdı... derken ben arka plandaki düşünceleri de okuyabiliyordum: 'Allah kahretsin, bu yeni bakıcıyla çocuğu bırakmak iyi bir fikir mi ki? Kesin ütüyü açık unuttum haa kesin!' Malesef sıranın en arkasına, erkeklerin de arkasına geçmiştim. Dönüp dönüp bakıyorlardı. Bense hiçbirini görmüyormuş edasıyla okulun neden mermerden yapıldığını çözmeye çalışıyordum. Hani bir klişe vardır: mermere oturursan, bi yerin buz tutar, cırcır olursun gibi... Aklımda sürekli cırcır olacağım, bi yerimde ise mermere oturmuş gibi bir üşüme hissi vardı. Neyse ki önümde arkalarını dönüp dönüp bakan erkeklerin hiçbiri yüz ifademden bunları okuyamayacak insancıklardı.

Sınıfa geçtiğimde ise sıra onlardaydı. Ben sırada onlar yokmuş gibi davranmıştım şimdi de onlar ben sınıfta yokmuşum gibi davranıyordu. 'Sırada bakarken iyiydi amaa? Nolduuu? Tanışmıyoz mu şimdiii?' diyesim vardı. Öte yandan durumum bana Anestezi filminde baş rolde olan zavallı çocuğu hatırlatıyordu: hani, bu narkozla uyuşmuyor ve 'hey sen! beni duyuyor musun?' demesine rağmen onu kimse duymuyor ya... Öyle işte. Ben de içten içe 'beni duyuyorlar mı?' diyordum. 

Gerçekten iç sesimle anlaşabilsek süper olurdu. Benim sessiz sakin, etliye sütlüye bulaşmayan hissi veren bedenimin altında 'hahahaaa eteği az daha kıvırırsan parlatılmış karpuz gibi gözükecek bi tarafların' diyip kendi kendime konuşmalarımı duysalardı mesela; sınıfımdaki, babamın arkadaşının oğlu olan O.annesine: 'ya bu rengarenk çok sessiz, en arkaya geçti, kimseyle konuşmuyor' demezdi. Ben de 'bence o çok sesli :p' demek zorunda kalmazdım.

Gelmiş bana sırıta sırıta 'Ben O. Bak benim de annanem Kırıkkale'de hahahha' diyecek bir insandı, sonra da niye sessiz olduğumu sorguluyordu. Bense gerçekten annanesinin Kırıkkale'de olup olmadığını düşünecek kadar tuhaf ve saf (hem iyi hem kötü anlamda)  bir insandım.

Sınıfa ilk girdiğimde bi sıraya oturduktan sonra bi kızın gelip: 'Yaa orda benim en yakın arkadaşım oturuyor sen en arkadaki oğlanın yanına geç, hoca değişecek zaten' demesiyle en arkaya geçip oturmuştum; yanımda bir oğlan vardı ama aslında yok gibiydi de... Sınıfı izliyordum, gerçekten bu kadar umarsız olamazlardı. Bak kaç okul değiştim, insanda merak denen bi şey olur, genelde gelip adımı sorarlar. Bunlar da öyle yapar diye düşündüm. Yok. Tık yoktu. 'En iyisi gidip ben tanışayım' dedim. Aynen şöyleydi:
-Merhaba, ben rengarenk...
-Merhaba hoş geldin... 
Sonra adlarını söylemeye başladılar, aslında hiçbirinin aklımda kalmayacağını yüzde bin iki yüz biliyordum; ama en içten tavrımla sanki bir daha hiç unutmayacakmış gibi bakıyordum yüzlerine.
Yüz ifadem aynen şöyle diyordu.
-Ahh evet yaa yeni kız benim...
-Tanıştığımız on bininci kişisiniz! Tebrikler...

Ders başladığında o silik siluetli çocuk yanıma oturdu. Yarım olarak bana dönmüştü. Tam soracaktı ama soramıyordu. Bu haline bayılmıştım. Özellikle çok havalı olmaya çalışan; ama gözümde sıfırı bile geçemeyen O. nun küstah ( Türk filmi moduna geçtim, zaten okul formaları da bana Türk filmlerini hatırlatıyor. Sanki bütün okul ormana gidip ağaçların arasında koşup ağacın gövdesinin bi sağından bi solundan kahkaha atarak birbirine bakacakmış gibi hissediyorum.) tavırlarından sonra onun bu hali çok hoşuma gitmişti. İçten içe gülüyordum; ama hiç farkında değilmişim gibi davranıyordum. Yaklaşık üç dakikalık kıvranmadan sonra: 'Ben Uğurcan(evet, adını açıkça söylüyorum, ilerde lazım olacak) sen de rengarenk'sin galiba...' dedi. İlk başta 'Uğurcan mı Oğulcan mı acaba?' diye düşündüm. Zaten yanlış duymada bir numara bendim. O yüzden biraz anlamak için bekledim. Uğurcan olduğuna karar verdim. 'Uğurcan, hmm' gibi sesler çıkardım. 'Nerden geldin?' dedi. 'Kırıkkale'den... Tayin nedeniyle' filan diye açıklıyordum. 

Uğurcan diğerlerinden farklıydı ve diğerlerinden daha çok hoşuma gitmişti. En azından 'Her şeyi biliyorum, kızlar gözlerime hasta, yakışıklıyım, popülerim' demiyordu bakışları. Fazlasıyla utangaçtı. Aramızda bir mesafe vardı yani, bu beni rahatlatmıştı. İyi ki buraya oturmuştum. Hoca isteyenlerin yerlerini değiştirdi. Kızlar cıngar cıngar bağırıyordu: 'Hayır orda oturcam dedim sana. Bana bak paralarım seni hocaaa ' diyecekler sandım bir an. Kızlara kanım ısınmamıştı. Uğurcan bana daha yakın geldi ve en arka sırada onun yanında kalmaya karar verdim. Zaten içimdeki bir ses yer değişmek istersem Uğurcan'la bir daha asla iletişim kuramayacağımızı söylüyordu. Değişmedim :p :)

İkinci günün sabahı okula gitmek istemedim. Boynum tutulmuş dedim, hastayım dedim, eteğim hala gelmedi çok ilgi çekiyorum dedim ve gitmedim. Düşünüyordum da... Sınıfa, 'Umrumda değilsiniz, hiçbirinizi sevmedim, hiçbiriniz bana denk değilsiniz!' der gibi oluyordu. Ama evet, umrumda değildi, kanım ısınmamıştı, denklik konusunu bilemicem. Belki onlar benden daha uzağa işeyebiliyordur. Daha ölçmedik.

Sonraki gün okula gittiğimde 'Dün niye gelmedin yaa?' diyen birilerini bekledim; ama birinci gün de sınıfta olduğumu fark edememişlerdi ki şimdi de olmadığımı fark etsinlerdi. Sonunda (ilk gün yerine oturduğum kızın en yakın arkadaşı) T. ile konuştuk. M. (T. nin en yakın arkadaşı, bana arkaya geç diyen) gelmemişti. T. nin ısrarlarıyla M. nin yerinde oturdum o gün. Önümdeki xy, A. ile tanıştım. Neşeli biri... Aynı zamanda Uğurcan'ın en yakın arkadaşı. Uğurcan'la da hiç konuşmadık. T. : 'Hoca değiştirirken neden yer değişmedin?' dedi. 'Nereye gidecektim ki? Zaten Uğurcan problemsiz biri gibi duruyor. Değişmek istemedim.' dedim. 'Biraz tuhaftır o...' dedi. Bunun üzerinde konuşmak için fırsatımız olmadı ama aklımı kemirip duruyordu: 'Uğurcan neden tuhaf?' Acaba sınıfta olmayacak şeyler yapmıştı da mı böyle demişti T. Bilemiyordum; ama yanında oturduğum süre zarfınca bir açığını görmemiştim.

Ertesi gün yine yerimdeydim. Yeni gelen edebiyatçı herkesle tanışıyordu. Uğurcan adını söyledi. Hoca da Oğuzcan, anladı. Bütün sınıf gülerek 'Hayır hocam, adı Uğurcan. O 'r' leri söyleyemiyor.' diyince fark ettim r'leri söyleyemediğini. Önce neden fark etmediğimi düşündüm; çünkü hep çok sessiz ve mırıltılı konuşuyordu. O yüzden fark etmemiştim. Sonrasındaysa sınıfın gülmesi sinirimi bozdu. Bunlar kişinin elinde olmayan şeylerdi. Nasıl dalga geçerlerdi! Evet, sinirliydim. Sınıfa iyice gıcık olmaya başlamıştım. 
Şimdi anlıyordum, bir insan her konuştuğunda böyle dalga geçilirse elbette ki susmayı tercih ederdi. En kötüsü de isminde bile 'r' olmasıydı. Anne babası isim koyarken fark edemezdi ya bunu... Zil çaldı, Tenefüs olmasına rağmen kalkmamıştım, Uğurcan da... A. gelerek ' Uğurcan'a alıştın mı? O biraz tuhaftır' dedi. Ben de 'iyii...' filan dedim, neden herkes ona 'tuhaf' yakıştırması yapıyordu, çok merak ediyordum ve o kelimeyi duydukça gıcık olmaya başlamıştım. Ve A. devam etti: 'O paraya para demez' dedi. (Annem bunu hep söyler: 'Paraya para demez, dolar mark der.' Onu söyleyecek sandım ) Saf saf 'ne der?' dedim. 'paya ' dedi. O sırada A.'ya nasıl sinirle baktığımı anlatamam. Bi de bahsettiği, dalga geçtiği kişi en yakın arkadaşı... Uğurcan üzülmüş müydü acaba? Merak ediyordum... Yüzüne baktım. 'Dalga geçiyor ya...' filan dedi. Evet, bu durumlardan sonra ona git gide ısınıyordum. Bu aşk gibi değil de bir arkadaş gibi. Sanki en yakın arkadaşım olacakmış gibi bir duyguydu...

Uğurcan gözümde epey değerlenmişti. Özellikle de sohbeti sarmayan diğer insanlardan sonra. Yok şunun eteği böyleydi yok bunun poposu Zenci poposuna benziyordu yok bu hoca yine en kötü renkli takımını giymişti. Gerçekten dikkat ettikleri şeyler karşısında şaşkınlığa uğruyordum. Tamam ben de bazen insanlarla dalga geçiyordum kendi kendime; ama bunları başkalarına söylemek kötü bir şeydi benim için. Söylediklerimi diğerleri de duysa ne olurdu? Üzülür ve sinirlenirlerdi. Uğurcan'sa şimdiye kadar hiç dedikodu yapmamıştı. Kimseyi aşağılamamıştı. Benden de iyiydi bu konuda. Bundan dolayı da onun yanına oturup arkadaş olma fırsatı yakaladığım için kendimi çok şanslı sayıyordum, evet şanslıyım... :)

4 yorum:

  1. uzun zamandır hoş lise anıları okumuyordum çok iyi geldi bana.

    YanıtlaSil
  2. Hiii daha iki yıl var. Ben yazar yazar dururum; sana da iyi gelir bana da... :)

    YanıtlaSil
  3. ayy resimlerin çogzel böyle rengarenk! hepsine baktım hepsini okudum(mm aslında biraz atladım) çok hoş:)... gerçekten. fevkaladenin fevkinde yaniii...
    yine been

    YanıtlaSil
  4. Hiii ben çekmedim ama güzeller Valla xD
    Ahh gelmeniz bile şeref verici efenim :):)

    YanıtlaSil

Çorbada senin de tuzun bulunsun ;) :)