9 Nisan 2012 Pazartesi

Ne diyeyim işte. Fotoğraflara bakmayacağım, çok kota götürüyormuş. Kotalı internet, insanda yaptığı stresle ömür denen kotadan da yiyor üstelik.
Bu gün Sena'yla mesajlaştım. Evet bir gün içinde bir sürü insanla mesajlaşırım; ama bazıları daha baskın düşüyor. Daha çok iz bırakıyor demek ki. İlginç...
Bi de bi insan var. Çok iyi akıl veriyor. Valla bak.
Biliyor musun blogda yazdıklarımda kötü şeyler hakkında o kadar az ipucu veriyorum ki, üzerinden zaman geçip tekrar okuduğumda ben bile anlamıyorum neyden bahsettiğimi :D Günlüklerim için de geçerli bu. Güzel bi şey... Bana dostunun yaptığı iyi şeyi kayaya kazıyıp kötü şeyi kuma yazan adamı hatırlattı. Severim o hikayeyi :) Hikaye diyince aklıma öykü geldi, ordan da "Hişt" Sait Faik'in. Sena seviyormuş. Siz de okuyun, güzeldi. :)
Koşunca karıncalanma hissi oluyor. Ankara'da gittiğimiz ailelerden biri zayıflatıcı bi alet almış. Günde 15 dk kullanıyorsun, titreşiyor falan... Kesin görmüşsündür tv de. Denedim ve onda da aynı karıncalanma oldu. Aa koştuğumda da bu oluyordu, dedim. Meğer o zayıflamakla ilgili bi şeymiş. Metabolik olarak aynı şey oluyormuş demek ki. Bu arada o alınan aletler de hiç kullanılmaz. Yürüme bandı bu listenin başında gelir. Düzenli kullanan bir Allah'ın kulu görmedim. Ki saçma bi şey de zaten. Çık bi dışarı hava al. Oksijen gitsin beynine. Sanki ev içinde tıkılıp kaldığımız vakit çok azmış gibi, yürüyüşü bile evde yapıyorsun. Bi de apartmanda yaşadığımız için alt kata çok ses gidiyor. Nerden biliyorum, üst kat komşumuzun bi yürüme bandı var. :D Neyse ki dediğim gibi oldu da aldıktan sonra bir hafta içinde tozlanmak üzere bir köşeye kaldırdılar. :D
Ben basit dedikodular yazıyormuşum efenim; ama nasıl oluyorsa okutuyormuş kendini. Evet çok lüzumlu şeyler yazdığımı söyleyemem ki okuduğum bloglarda da çok lüzumlu şeyler yazmıyor. :D Bu ortak alanlar iç dökme, rahatlama, saçmalama gibi işlere yarıyor, siz de buna şahit oluyorsunuz; olay bundan ibaret. Fazlasını beklemenin alemi yok. O kadar iyi yazsaydım, yazarken bi amacım olsaydı yazar olurdum di mi; hiç... :P
Mm... Ne anlatayım. Pembe. Pembe manyağı olmaya doğru gidiyorum. Ama bildiğin pembe değil, toz pembe. İlk başta amacım buydu; ama bu gün baştan aşağı pembe görünce kendimi tuhaf hissettim. Niye böyle takıntılısın dedim. Tek bi renk giymek zorunda mısın? Sen rengarenk değil misin? Rengarenk giyin gitsin. Pembe pembe diye uğraşma. Gri gri diye de uğraşma. Öyle oldu işte. Pembe ayakkabılarım da çok rahatsız yaaa... Öyle böyle değil. Ya nasıl yürümezken bile topuklarımı ağrıtabiliyor anlamıyorum. Hayatımda bu kadar rahatsız bi ayakkabı daha giymedim. Ve bunu nasıl alırken fark etmedim, onu daha da bilmiyorum. İnsanın içi acıyor. Yazık günah, bi köşeye mi koyacağım şimdi onu. Sanki yeterince israf ettiğimiz şey yokmuş gibi.
Bu arada bu aralar insanoğlunun dünyaya hiçbir faydası olmadığını fark ediyorum. Gerçekten tamamen "Tüketici"yiz. Hayır bilim anlamında üretici olduğumuzu düşünme. Onlar üreticilik değil. Bilim bir arayıştır bence. Bi şeyleri merak etmek öğrenmektir. Bunun dünyaya hiçbir faydası olmaz, olacaksa insanın kendini tatmin etme konusunda faydası olur. Ki günümüze kadar yapılan bilimsel araştırmalar ışığında çok bi b.k bildiğini zanneden bilim adamları bu dünyaya sürüsüyle zarar vermiştir. Bknz: genetikle oynamak. Bu bir meraktı bence. Verimi arttıracaklarını öne sürerek de bahane buldular. Al şimdi her yönden patlak veriyor. Kanserlerin başta gelen nedenlerinden biri de bu değil mi?
Veya doktorlardan şöyle şeyler duyabiliyorsun "Eskiden bunu tavsiye ederdik; ama yanlışmış aksine zarar veriyormuş." Ya tabi ki bunlar da insan hata yapabilir; ama bu zamana kadar kendilerine bu kadar güvenmeleri, bi b.k olduklarını zannetmeleri sinirimi bozuyor. 
"Hiç" olduğumuzu öğrenmenin vakti gelmedi mi? Aşırı derecede aciz olduğumuzu fark etmenin vakti gelmedi mi? Anlam veremiyorum bu kendine güvenmelere, ben bi şeyler biliyorum havasına girmelere... Sen nesin ya? Nesin? Bi çamur parçasından başka bi şey değilsin. Sana bahşedilen ufku  açık, limiti sınırsız olan bi beyne sahipsin; ama bu seni yüceltmez. Minicik bi alanını kullanıyorsun çünkü. Asla da tamamını kullanamayacaksın günümüz şartlarında. Cidden bu yönden gelişemiyoruz. Metafizik anlamda. Gerçekten çok geriyiz, öyle böyle değil. Beyni kullanmayı nasıl geliştireceğiz bilmiyorum, bunun için ne yapmalıyız. Okuduğum şeyler de beni tatmin etmiyor bu anlamda. Onların da bi şey bildiğini sanan ama bilmeyen bilim adamlarından farkı olmadığını görüyorum. "Sen geliştir o zaman?" diyebilirsin. Çok da takdir ederim böyle dersen. Ama şimdiye kadar ne temel aldım ki üstüne bir şeyler koyabileyim. Bu da bilim mantığına ters. Allah kahretmesin, sinir oluyorum.
Bu bilim diye bize öğretilen şeyler bana çok eften püften geliyor. Saçma sapanlar sanki. Boşuna öğreniyoruz. Şu an beni doğaya bıraksalar (Evet bana da bir deney hayvanını anımsattı) o bilim adına öğrettikleri hiçbir şeyi kullanmayacağıma eminim. Ki yarısından fazlasının da yanlış olduğunu düşünüyorum. Bunu fark ettikçe de kendime güvenmek bir yana dursun daha da eziliyorum. 12 yıllık eğitimde ben ne öğrendim? Elimde ne var? Hiçbir şey! Bunlar senin için de geçerli. Zannediyor musun ki çok bilgilisin, çok muhteşemsin, süpersin vs vs vs. Hiçbiri değilsin. Hiçbir şey değilsin. Bu dünyaya bir hayvan kadar bile yararın yok. Hele bir bitki kadar hiç yok! Sadece yiyorsun, içiyorsun ve sıçıyorsun. Buyuz. Bu. "Düşünüyorum" dediğini duyuyorum, hatta "Hayvanlardan farkımız düşünmek?" şeklinde ukalaca bir tavır takınıyorsun, dediklerimi hiç mi dinlemiyorsun bilmiyorum. Düşünmek sadece seni tatmin ediyor. Bu dünyaya senin düşünmenin hiçbir faydası yok. Akşama ne yemek yapacağını seçen kadın da düşünüyor, sen evrenin nasıl var olduğunu sorgularken de düşünüyorsun. Seni ve onu iki odaya koyuyorum. Bak. Elde var eksi. O düşündü yemek yaptı, yeme içme sıçma üçlüsünü gerçekleştirip hayatına devam etti. Sen de evrenin nasıl var olduğunu sorguladın ve hayatına devam ettin. Ve alınan verilene bakıyorum. Sisteme yapılan iş, harcanan enerji vs. Yine eksideyiz. İşte bundan bahsediyorum.
Biz yararsısız; bitkiler bizden biraz daha yararlı. Çünkü düşünmüyorlar. Sadece sistemin taşlarını oluşturuyorlar. İnsanoğlu gibi olan sistemi değiştirmeye çalışmıyorlar. Daha iyi bi sistem yapmaya çalışırken yani kaş yapmaya çalışırken göz çıkarmıyorlar. Böyle düşününce, bir bitki dikseydik dünyaya faydalı olabilirdik belki. Ama yıllar içersinde dikmektense sökmeyi tercih ettik. Evet evet, yarın bir fidan alıp dikeceğim. Bu belki vicdan azabımı biraz olsun rahatlatır. Kendimi avuturum biraz. Önceki yaptığım tüm eksileri görmezden gelip "evet artık bir artım var!" diyebilirim, klasik insan gibi davranarak.
O kadar boşuz ki. Hepimizden nefret ediyorum ve aynı ırktan olduğumuz için "tanımıyorum ben onları yaa" tavrı takınıp yürüyemiyorum. Bu bok çukurunu her gün hep birlikte besliyoruz, besliyoruz, besliyoruz.
Biraz daha kendini düşünmeyi bırakıp, egonu tatmin edeceğin yerde dön ve dünyaya bak. Sokaklarda birlikte yürüdüğün insanlardan dolayı arada kaybolduğunu sanabilirsin, vicdanın biraz rahatlayabilir; ama bunu yapman bu suçu işleyenlerden biri olmadığın anlamına gelmez. Senden sokağın ortasında durup etrafına bakmanı istiyorum. Geçip giden insan guruhu içinde sen de yürürken şimdiye kadar bağıl hız mantığıyla onların normal olduğunu ve durduğunu sanıyordun. Sabit dururken ters bir şeyler olduğunu sen de göreceksin. Ve lütfen tüm bunları düşünüp kendini tatmin etmeyi bir kenara bırak ve harekete geç.
Git bi kaç iyilik yap, bi şey yap. Bi fidan dik mesela, ben öyle yapacağım. Vb.

1 yorum:

Çorbada senin de tuzun bulunsun ;) :)