Seninle konuşmayı özledim be adam. Edebi tartışmalarını, Kafka'nı özledim. Bir öğretmen edasıyla yazmam için konu vermeni özledim. Kelime oyunlarını okumayı özledim. Hala unutmadım biliyor musun bazı hikayelerini? Hani şu kedili olan, bir de yarısı kız yarısı erkek olan insan vardı. Duvar adlı yazının taslağını bana göndermiştin. Hala tamamını okuyamadım ve içimde ukte olarak kaldı. Diğerlerinden pek bi farklıydın be adam... Seninle konuşurken susasım gelmezdi bir türlü. Konuşayım, konuşturayım isterdim. Ama birden susuverdin be adam. Niye sustun anlamadım. Cevap da vermedin ki bileyim! Üzüldüm, bir dost kaybetmek kolay değildir. Sen bilir misin adam? Dostun olarak görmedin mi beni? O yüzden mi kolay oldu görmezden gelişin, bilmem… Ben sadece ‘özledim.’
Peki sen, felsefeye karışmadığını düşündüğü halde felsefenin ciğerini bilen genç. Sen nerelerdesin şimdi? Seninle konuşmayı çok özledim. Aslında sana çok da cevap veremezdim. Ne de olsa sen 'bilgili'ydin. Bense cahil. Dinlerdim sadece. En bunalımlı zamanlarımda soru sorup dururdum sense usanmadan cevaplardın. Cevaplarını bir deftere yazardım biliyor musun? Artık yüzünü açmadığım bir deftere. Onu ne zaman açsam gözümden birkaç damla düşüyor. Sen de gittin ; ama hiç değilse senin gitme nedenini biliyorum. Hak veriyorum. Yine de özlüyorum işte… Özledim.
Bir de o genç bayan vardı. Bir hikayeyle hayatıma giriveren, bunalımlı olan... Nedensiz yere çok sevmiştim seni. Aslında benden o kadar farklıydın ki… Ama bırakmak istemedim, kopmak istemedim senden. Belki de hikayendeki kızla özleştirdim kendimi. Sen de diğerleri gibi bunalımlı zamanlarımdan geriye kalansın. Aslında 'kalamayansın' demeliyim. Unutamıyorum ‘Evrimini tamamlayamamış kurbağa prens’ deyişini. Nasıl bulurdun tüm o betimlemeleri, o kişilikleri, hayali kahramanlarını unutamadım. Çok özlüyorum seni genç bayan, yanımda ol, konuş istiyorum. Ama susmayı tercih edersin herhalde. Konuşmasan da, sevmesen de beni, çok özledim seni.
Hey sen! İntihar eden kız… Seni unuttuğumu mu sandın?! Nasıl unutabilirim ki… Bir örümceğin yaptığı ağa bağlıydı sanki hayatın. Rüzgarla sağa sola uçuşur, ağın bağlandığı noktanın kopması için bir umut beklerdin. İyi ki gidemedin, iyi ki kopmadı o ağ. Tek çözümün bu olmadığını iyi ki hatırlattın bana. Hani bir defterin vardı, sayfa sayfa dokurdun sanki. Bir de hayali arkadaşın. Adı neydi? Anımsayamıyorum… Bana beni anımsatırdınPeki şeyi hatırlıyor musun, hani caminin avlusunda oturmuştuk bi keresinde. Ne güzeldi değil mi? Yıllardır o şehirde yaşamana rağmen oraya hiç gitmediğini söylemiştin. Hani sana kalpli bir kolye almıştım, sen de bana kelebekli. Yarısı kırıldı biliyor musun? Ama hala saklıyorum. Sen? Sen saklıyor musun? Unuttun bile değil mi… Çok özledim seni kıvırcık saçlı, mavi gözlü kız. Hayat hakkında konuşmanı özledim. Umarım hala yaşıyorsundur. Hoş, benim için yaşasan da yaşamasan da bir fark yok gibi. Yine de orda ol… Belki yine özlerim seni. Şu anda da olduğu gibi.
Şimdi hiçbiriniz yoksunuz. Bir zamanlar muhteşem dörtlümdünüz. Beni birden yapayalız bıraktınız. Sizden nefret etmiyorum, gerçekten. Edemem ki... Özlüyorum sadece. Bir zamanları beni anladığını düşündüğüm nadir insanlardınız. Şimdi de anlıyor musunuz bilmiyorum ama... 'Özlüyorum.'
Ben de özlüyorum bende..
YanıtlaSilSiz kimi özlüyorsunuz Profösör?
YanıtlaSil