Bu yazı günlük tadında olsun. Tüm gün aklımda tasarladım, şimdi başka bişi yazarsam ayıp olur. Kime? Kendime xP
Hah ne diyordum? Bu gün...
Sabah 10'da saati 11 zannederek uyandım. Elimi yüzümü bile yıkamadan internete girdim. Çünkü dün gece yatmadan hemen önce telefondan Velet'in 3G'siyle bloguma yorum geldiğini görmüştüm. 'Sabah cevap atarım' diyerekten yatmıştım. Bilgisayar açık olmasa açmakla uğraşamazdım, o yüzden de girmezdim; ama açıktı işte. (Ne saçma bi muhabbet bu yaa? Neyse devam! ) Yoruma cevap verdikten sonra Velet başımda akbaba gibi dikildiği için başka bi şeye bakasım gelmedi. Direk verdim bilgisayarı.
İnanmazsın ama sabahın köründe logaritma çözesim geldi. Dakika tutup kitaptaki yazılı sorularını çözdüm. O kadar çok soru çözdüm ki, artık testlerde full olması normal bir şey oldu. Bir iki yanlış çıkınca şaşırır oldum. Öyle bi durumdayım. Bu kadar çok çalışmanın üstüne yüz almazsam okulun çatısına çıkıp 'Yeter artık, atlayacammm!' diyeceğim. Sonra bana doğal olarak 'Atlamaaa! Dur, daha çok gençsin' diyecekler. Ben de 'Bana matematikçiyi çağırınnn!' diyeceğim. Elbette ki matematikçi gelecek. Elini bana uzatarak: 'Yapma rengarenk... Yapma kızım' diyecek. Ben de 'Yazılımı 100 yapacak mısın?' diyeceğim. O da 'tamam... tamam...' diyecek. Eline uzanacağım, tuttuğum gibi aşağı iteceğim sonra da 'Bilim yolunda öldü adamcağız nihohahahohohohoahahahaheheheğğğ' diyeceğim. Evet, benim böyle güzel hayallerim vardır. :)
İşte bizimkiler uyandı, kahvaltı yaptık filan. Saat on iki buçuk oldu. 'Giyineyim bari' dedim. Klasik bayan davranışını uyguladım. Dolap dolu olmasına rağmen giyecek bir şey bulamadım. Annemi çağırdım; ama o geldiğinde namazımı kılmış, giyinmiş, örtümü örtmüş ve çantamı hazırlamaya başlamıştım. Annemin cevap vermemesi de bizim evin klasiklerindendir...
Benim annem süperdir. Kendi üstüne aldığı her işi gayet güzel ve hızlı yapar. En kralından yemek yapar. Kimse benim annem kadar hamarat değildir. Her gün yemekte en az üç çeşit olur. Yarım saat içinde sofra hazırlama becerisi vardır. Hatta babam bu konuda pürüz çıkaramadığı için 'Çorba neden önüme sıcak geliyor?!' gibi saçma bi şeyle pürüz çıkarır. Annem bu yüzden babamın çorbasını soğuk suyun içine koyarak soğutur. Sabahın köründe kalkıp gömleğimi ütüler de beni yine mahcup etmez başkalarının karşısında. Siler süpürür... vs. vs. vs. İnan bana annemi övmekle bitmez. Ama anneciğim biraz duygusuzdur. Öyledir işte. Bi şey sor, aman sakın sorma yani! Bir saat cevap vermez. Televizyon ve bilgisayar başındaysa sakın ha sakın! Sakın bi şey sorma gafletine düşme. Çünkü seni çıldırtabilir. Beni çıldırttığı gibi... Küçükken çok özenirdim benim de annem saçlarımı tarasın, benimle oyun oynasın. Ama nerdeeee?... Sarılması ve 'Sana sevgimi gösteremiyorum değil mi?' demesi dışında pek sevgisini göstermez. Bu modeller de böyle... :) Ben de onu böyle kabullendim. Böyle sevdim.
Sonracığıma, evden çıktım. Minibüse bekledim bekledim bekledim sonunda bindim. Bir ev kadınının neden her tarafa hiçbir işe yaramayan dantelleri koymasını anlayamadığım gibi bu minibüsçülerin her yeri süslemesini de anlayamıyorum.Hele o aynadan sarkan ve sallanan süsler... Dikkat dağıtmıyor mu yahu? Neyse ben bu iç konuşmaları yaparken bir yandan da bir lirayı uzatıp 'Bir öğrenci' dedim ve paranın üstünü beklemeye koyuldum. O sırada üniversiteli bi çocuk parasını bana uzattı. Ben de 'Bir öğrenci daha' dedim, onun para üstünü de beklemeye başladım; ama amcanın bizim on kuruşumuzu vermeye niyeti yoktu. Sonra ücret tarifesine bi baktım. Bakmaz olaydım. Zam gelmiş! Öğrenci doksan kuruştan bir liraya çıkmış. Öyle 'on kuruştan ne olacak yeaaa?' deme. O on kuruşla benim aramda özel bi bağ vardı. Artık alışkanlık haline gelmişti; onu almak için beklemek, almadan yerime oturamamak, minibüs harekete geçtiği için düşme badiresi atlatmak, parayı cebime atmayı düşünmek; ama bundan rahatsız olmak, cüzdanı çantadan tekrar çıkarmak için uğraşmak filan... Ne bileyim öyle işte... Pek bi boşluk hissettim içimde. Bi de şimdiye kadar hiç 'üstü kalsın...' diyip saçma sapan triplere girmediğim geldi aklıma. Tüh! Niye bunu daha önce akıl etmedim yaa, diye yakındım kendi kendime... Keşke etseydim. : ( İşte böyle saçma şeyler düşünürken dershaneye gelmiştim bile...
Fizikçiden etüt aldım. Cuma akşamına. Normalde adamın her şeyi bir saatte halledeceğine dair bir his oluşması lazım içimde; ama hayal bile edesim gelmedi, fizikten öyle kötü öyle berbat öyle fena bir haldeyim ki. 35 aldım yeaa!!! 35?! Öyle bi not var mı ki? En son lise birde biyolojiden 33 mü ne almıştım. Ondan beri böyle berbat bi not almamıştım. Nedense o anda şoka girip ağlayasım gelmedi; çünkü kendimi alıştırmıştım. İyi bi not alamayacağımı biliyordum. O saçma sapan konular momentum, itme vs... Aklıma girmemişti ki. Ya ya... xP Neyse... Düşünmeyelim bunları.
Derse girdik. Herkes 'Hocağmmm pazartesi matematik yazılımız vaaarrr... Bizi serbest bırakııığğnn' dediği için pek ders işlemedik. Kimya bi de biyoloji işledik. Kimyacı dedeme benziyor. Dalga geçmiyorum gerçekten. O yüzden ondan biraz korkuyorum. Dedemi de severim; ama korkarım. Ne yapacağı belli olmaz. Ağzının ortasına çaka da bilir. Sulu sulu öpe de bilir. Öyle bir insan... İnce (Aynı okul ve dershanede olduğumuz, yüzünü Betüş'e benzettiğim oğlan) ve bi kaç arkadaşı derse geç kaldı. Birden içeri girdiler yerlerine geçtiler, kapıyı da kapamadılar. Kimyacı da sinir oldu tabi. 'Kapıyı kapamadınız' dedi. Yine kalkmadılar xS Hoca kapadı 'Kültür, ahlak farklı tabi...' dedi. İnce de 'Hocam kapıyı kapattınız ya çok iş yaptınız, çok sağolun' dedi. Şaşırdımmm... 'Yapma ooolum çakar ağzına iki tane. Benim dedem de buna benziyo, tanıyom ben böyle insanları. Sus şişt pişt' dicektim, demedim. Ama tuhaf geldi. Bi öğretmene öyle bi şey denmez bence. Bi ortasını bulamıyorlar. Önceki okulumda da öğrenciler öğretmenleri başının üstüne çıkarmıştı resmen. Buraya oranla hiç bi saygısızlık görmedim önceki okulumda, ona rağmen öğretmenler her sabah kürsüye çıkar bi saat yakınırdı 'Niye böylesiniz?' diye. Ölmeyin e mi? Siz öğrenci görmemişsiniz. Gelin de burda çalışın, öğrenciler ağzınızın payını versin biraz. Hak ediyorsunuz bunu. Bak ben eminim, bu hocalar evde sinirlenip öğrencilerin üstünde stres atıyor. İnanıyorum buna. Bi öğretmen niye sabahın köründe sinirli olabilir ki?! E evden geldi, karısı kahvaltı hazırlamamıştır,gömleğini ütülememiştir ya da kavga etmiştir. Başka bi neden de gelmiyor aklıma Valla. Neyse...
Dördüncü saate girmiştik. Sınıfta Bilgili'nin (Okul birincisi, güzel kız.) doğum günü konuşuluyordu. Bilgili'nin en yakın arkadaşı(Küt Saçlı) doğum günü partisi ayarlamıştı. Güya süprüs işte :) Beni de çağırmışlardı, büyük ihtimalle gelemeyeceğimi söylemiştim. Bi de baktım ki bissürü kişi gidiyor. Hala da kesin bir cevap vermemiştim. Çok soyutlandığımı, ayıp olacağını hissettim. 'Ben de gideyim bari' dedim. Lakin hediye almamıştım. Son ders geometriydi, hoca bizi erken bıraktı. Beş dakika içinde hediye aldım, şal... Uyduruk bişi değil, güzel yaa. Sevdim ben. :) Sonra dershaneye bi gittim, beni beklememişler, gitmişler. : ( Cafenin de yerini bilmiyordum. Allah'tan Piano Parmaklı Kız( Çok tatlı bişi o... İlginçtir ki seviyorum onu.) bana yerini gösterebileceğini, yolunun üstünde olduğunu söyledi. Ben de onun peşine takıldım. Minibüse bindik. Bana 'Şurada inip merdivenlerden çıkacaksın, büyük pencereli, turuncu ışıklı kafe' dedi. Tam da iki lisenin ortasına cafe yapmışlar. 'İyi yere dükkan açmışsınız' dedim içimden. Neyse efenim... Kafeye girdim, zaten miniminnacıktı. Kafelerin genel özelliğine uyarak loştu. Fotoğraf makinesini niye getirmedim! diye yakınmadım, getirsem bile ışık uygun değilmiş zaten. xP Bi de duvarda İstanbul'daki Kerime'nin dişçisinde gördüğüm tablodan vardı. Altında Ayşe yazıyordu. Sanırım İstanbul'dakinde de Ayşe yazıyordu. Bu stili çok sevmiştim zaten. Maalesef internette aramama rağmen 'Ayşe' isminden başka elimde bir şey elimde olmadığı için resimleri bulamadım. Yayınlayamayacağım... Devam edelim.
Kapıyı açtığımda karşımda neredeyse tüm sınıf vardı. Ne yazık ki Uğurcan Komik (Eski adıyla A.) ve birkaç kişi yoktu. Onları çağırmamışlar. :( Niye böyle bir şey yaptıklarını anlamadım; ama bunu gayet de normal görüyorlar. Saçmalık... xP Bilgili yanıma gelip ondan beklemediğim bir yapmacıklıkla geldiğim için teşekkür etti. Çok tuhaf geldi yaw xS O kızı gerçekten beğenip takdir ediyorum; ama nedense teşekkür ederken bana çok itici geldi. Mutlu yıllar, dedim sadece. Pastamı yedim. Hediyemi verdim. Bilgili ve Küt Saçlı ortalıkta birazcık dolaşıp milletle konuştu ve dağıldık. Gittiğim iyi oldu, ayıp olmadı en azından. Bi de erkek-kız fark etmez hepsinin çok yakışıklı-güzel olduğunu fark ettim. Okulda bu kadar dikkat çekmiyorlardı yeaa xS Benim neden sünepe gibi durduğumu sorguladım; ama çok da takılmadım. Biliyorum ki, onlar benim gibi olamaz; ben de onlar gibi olamam. Bi de moda denen şeyi bu aralar çok lüzumsuz buluyorum. Hiçbir zaman da uymadım modaya. Biraz da genel bakıyorum olaya, sürekli değişen bir şey moda ve zaman ilerleyip geriye baktığında çok saçma sapan şeyleri sırf moda diye giyen insanlar görüyorum. Rahatsız ediyorlar beni. Yine de kendi standartlarıma göre bile sünepeyim bu aralar. SÜNEPE. xP
Dönüşte yurtluların yanında çarşıya kadar indim. Aslında İnce'nin yanında yürüdüm. İkimiz de pek konuşmadık. Önceden fotoğrafını çektiğim saat kulesinin ordayken şehrin ışıklarını gördüm. O kadar güzel bi manzaraydı ki... İçimden 'Keşke doğum gününü bu parkta yapsalardı, manzara süpermiş' gibi saçma fikirler geçti. Bir ara 'Tam sevgiliyle yürünecek romantik yer bura' diye düşündüm. Kendimi orda merdivenlerde olmayan sevgilimle otururken hayal ettim. Hiç de içim heyecanla dolmadı. Ben anca ŞıpSevdi koleksiyonu yapar, onların içindeki Aşk... cümlelerine bakar gülümserim. İçim çürümüş benim xS
Yurtlular benim hediye aldığım yerden film alacaklarmış. İnce beklemeyip gideceğini söyledi. Ben de 'onunla gideyim bari' dedim. İnce olmasaydı, kesin yurtlularla giderdim. Öylesine koyun öylesine sünepeyim yani. Ayy ne çok aşağıladım kendimi bu gün. Ne yazık ki gerçek bunlar. Kızların 'Kendimi kız gibi hissedemiyorum artık, elbise alacağım' dediği gibi ben de kendimi kız gibi hissedemiyorum. Ne bi güzelliğim var ne başka bi şey. Anca ders çalışayım, okula gidip geleyim. İnek oldum kısaca. Onu da tam anlamıyla beceremiyorum ya neyse...
İnce 'Hani tam durağa gelirsin de minibüs kalkar, binemezsin. Ne kadar sinir bozucu bir durum değil mi?' diyordu. Sonra o minibüse bindi. Ben tam adımımı atacakken kapı kapandı xS Adam koskoca beni nasıl görmediyse. Neyse duraktaki amcalar 'Hooop... Duuur... Çüüüşş' (Tamam abarttım, sonuncuyu söylemediler.) dedi de minibüs durdu. Bindim, parayı uzattım. Yine o acı gerçekle karşılaştım, bir lira aldı.
Yol boyunca İnce'yle aramıza iki üç kişi girdi. Hiç konuşmadık, birbirimizi görmedik. Yanımdaki adam şoförle konuşuyordu. Birincisi, şoförle konuşulmaz. Sen niye konuşuyorsun be adam? İkincisi, bıktım artık sürekli siyaset konuşulmasından. Sürekli konuşuyorsunuz da söyledikleriniz hiçbir şeyi değiştirmiyor. Ya gerekli yerlere müracaat edip bu konuşmaları onlarla yapın ya da o kadar iyi biliyorsanız siyasete atılın. Öfff! Sanırım adam Avrupa'dan gelmişti. Kadının biri kaldırıma takılıp düşmüş, kot pantolonu yırtılmış. O da gidip iş yerinden iki gün çalışamaz raporu ve iki günlük ücreti ayrıca kot pantolonun ücretini almış. Böyle bir şeylerden bahsediyordu. Kısaca yine 'Türkiye kaka, Türkiye e, Türkiye pis; Avrupa, Avrupa mı? Miss tabi ki misss'ti. Anca eleştirmeyi öğrenmişsiniz, onu da yanlış öğrenmişsiniz. xP Tabi ki bir şey demedim, yanında çocuğu ya da kardeşi olduğunu tahmin ettiğim insanlar vardı. Sanki onlar olmasa söylermişim gibi konuştum; ama onlar olmasa da söyleyemezdim. Söylesem de bi işe yaramazdı. xP
Babamı arayıp eve doğru geldiğimi, beni yoldan almasını söyledim. İndiğimde arabadan inmiş beni bekliyordu. 'Oooo ayaklarda bekleniyorum' dedim. Sarıldım, arabaya bindiğimde karşımdaki üniversiteli çocuğa dikkat ettim. Kaderin cilvesine bak ki sabah parasını uzattığım çocuktu. Aynı anda minibüse binip aynı anda inmiş olmamız ilginç geldi. İşte benim işim gücüm olmayınca böyle saçma şeylere dikkat ediyorum.
Babam o sırada:'Evde misafir var. Annenin en sevmediği kişi geldi.' dedi. Ben de Mrs.Laz sandım, annem yerine benim nedensiz yere en sevmediğim kişiyi düşünmüştüm çünkü. Meğer Dobra (Babamın iş arkadaşı) gelmiş. Annem o kadını hiç sevmiyor ve kıskanıyor. Babam inadına inadına mı yapıyor bilmiyorum; ama Dobra kapıdan kağıtları alıp gitme niyetiyle gelmiş olmasına rağmen babamın zoruyla kalmış. Mantı yedik. Sevmediğim ikinci kişi olma ünvanına layık oldu. Onu da ikinciliğe atadım. Gün böylece bitti. Birazdan da uyuyacağım. Şu anda çişimi tutuyorum.
Okunmayacağını bildiğim halde çok uzun yazdım. İçimden öyle geldi. İçimden her geçeni yazdım. xP Gerçekten hepsini okuyan biri varsa o beni şaşırtan insandır. Lütfen ':)' bile olsa yorum bıraksın. Mucizelerin olduğuna bir kez daha inanayım.
Annem ben küçükken şöyle derdi: İyi geceler, burnunu yesin cüceler... :)